İrfan Kılıçarslan

Modern korkaklar demokrasi katilleri-2

İrfan Kılıçarslan

GEÇEN HAFTADAN DEVAM

Ya! İyi Parti Başkanı Meral Akşener gibi söyler, Selahaddin Demirtaş’ı kahvaltıda ağırlarken; şehit analarını kovarsın. Bayrağının varlığına dahi tahammülü olmayanlara göz kırparken, vatanperverliğini yırtar atarsın.

Ya da! Siyasi çıkar hesapların uğruna, Millet İttifakı’nda yer aldırırlar. Milliyetçilik, Mukaddesatçılıklarınızı askıya aldırırlar.

FETÖ Lideri: Bir zamanlar diyordu: “Biz bütün partilere eşit uzaklıkta değil, bütün partilere eşit yakınlıktayız”

Demek ki! Bir cemaatin başı olma, olduğunda başka şeyleri söylettiriyor, adamlara. Siyasetçiden daha siyasi kelamların bir tarikatçıdan duyabiliyorsun. Çünkü hesap başka, amaç başka. Görüntü başka, dil ne söyler?

“Bağımsızlık ve demokrasi” diye diye yola çıktılar.

Bağımsızlıklarını ve demokrasilerini katlettiler. Yani, bunlar ne bağımsızlar, ne de demokrasi aşığı. Bunlar huysuz vırjin misali arasatta kalmış divanelerdir.

Bu Millete inandıkları kadar, değerlerine de inansalardı keşke.

Batıya ve batı değerlerine güvendikleri kadar, bu millete de bir güven duyabilselerdi!

İşin bir başka garip tarafı ne bilir misiniz? Ülkemizdeki aydın geçinen bazı zümre var ki, dine düşman değiller. Lakin İslam Dinine hasım olmaktan geri duymuyorlar. Keşke diğer dinlere ayırdıkları zamanı İslam Dinine de ayırabilselerdi. Diğer dinlere gösterdikleri müsamahayı İslam Dinine de gösterebilselerdi.

Şayet öyle olmasaydı. “Milli Mücadele” yıllarını hatırlayın: Milli Mücadele de; o günün aydınları ile halk aynı idealde, aynı mefkurede birlikteler, omuz-omuza vermişler.

Lakin! Fiili zaferin hemen ardından, T.C’nin ilanının hemen arkasından; bu millete cephe almalar, bu milleti temsil eden “Heyeti mebusanlara cephe almak” Bu milleti hakir görmeler. Bu milleti baskı altına alma, inancına-değerine hakarete varıncaya kadar saldırılar olmazdı.

Ta o günler de modern korkakların hesabı görülmeliydi. Kendi kurtuluşunu hazırlayan bu milletin bağrındaki ayırık otları ayıklanmalıydı. İnançlı bu milletin mahremiyetine uzanan fitne ellerinin kırılması daha kolaydı. Şimdiler de ise kök saldı-yayılım gösterdiler. Hatta o yıllarda bu kesimler revaç buldular. Yıllarca yönetimler de taltifler yapıldı. Camiler, medreseler (okullar) vakfiyeler korunamadı. Değişim ve dönüşümleri sağlanamadı. Yerli-yerince kullanılamadıkları gibi amaçları dışında hizmete sundular. Böyle ürkek yöneticilerin yaptıkları bilmeyerek, gafletlikle yapılan ameller (icraatlar) olarak değerlendirilemezler. T.C. Devletinin içerisinde yer alan binlerce eserin başına gelenler… Dışardaki zorba ülkelerin hükümleri (emirleri), içimizdeki aymazların tasallutlukları bu devleti- bu milleti iyice bunaltmıştı. 660 İslamiyet’in Haçlı üzerine galibiyetini (Hilalin Haçç’a üstünlüğünü) unuttururcasına kararlarla meşbu, ortalıkta hortladılar. Artık o günden beridir, sembol değerlerimize saldırmaktan beri durmuyorlar Türkiye düşmanları. Bu kaypakların sayesinde bu milletin sinesini parçaladılar. Bu devletin içinde paye buldular, pes-payelikleri icra etmekteler.

Yani! Fiili zafer bizim. Fakat karanlık temaslarla, diplomatik oyunlarla, masabaşı zaaflarla (tavizlerle) hep kaybettik. Montro Mütarekesi ile Lozan Antlaşması ile Ege Adaları ile Musul ve Kerkük’ten, Dicle ve Fırat havuzlarıyla hep kaybettirildik. Hangi tehditlerle, hangi güvencelerle boyun eğdik, Milli hudutlarımızdan geri çekildik, bilinsin artık?

Servet Kabaklı hocamızın, Temellerin Duruşması kitabında sh (S. 191) belirttiği gibi: “Ayasofya’nın 24.11.1934 tarihli bir “Bakanlar Kurulu kararıyla “Müzeye çevrilmesi” bunun hukukça aykırı Milli İradeye zıt düştüğü için tarihi onurumuzu yaralamıştır. Hiçbir hukuki dayanağı olmaktan başka, milletimizin bağrına saplanan hakaret hançeri işlemidir” diyordu aynen doğruydu.

Düşülen ikilemleri, hakaretleri, icraatlarında sözlerinde geçmişte olduğu gibi günümüzde de devam ettirmekteler. Dün; Bu millet, vatan için, millet için, bayrak için, dini için, devlet için sefere çıktı, yollara düştü. Bunca imkansızlıklara rağmen Misak-i Milli hudutlarımızı kazanmışken, daha ellerimizde iken cephede kazandıklarımızı, batılıya masa başında, bahşiş olarak vermemeliydik.

Birleşik Krallık denilen, 1900’lü yılların güneş batmayan ülkesi diye nitelenen o günün İngiliz’i, hayatında yenilgiyi bir kez tatmış. Yenilgiyi yaşatan da Osmanlı’nın en zayıf dönemindeki Osmanlı Türkü idi. Tarihte, Kut savaşı olarak bilinir. O Kut zaferimizi bile bizlerden sakladılar içimizdeki korkaklar.  Nere de bunlar da milli heyecan? Nerede bunlar da yürek? Madem batılı değerlerinde ve batılı demokrasinin yanındalar. Öyle ise bu zevatlar, (bu mahfiller) demokrasiyi kendi mecrasında, kendi ülkemizde niye çalıştırmıyorlar? DEVAMI HAFTAYA

Yazarın Diğer Yazıları