Mevlana'nın türbesindeki gizemli odaya sakın girmeyi düşünmeyin! IV. Murat bile inemedi: İşte korkutan efsane...
Mevlana Celaleddin-i Rumi, 13. yüzyılda yaşamış Fars kökenli Sünni bir şair, düşünür ve mutasavvıftır. Eserleri onlarca dile çevrilmiş, fikirleri coğrafya ve mezhep ayrımı gözetmeksizin dünya çapında milyonlara ulaşmıştır. Ancak onun manevi mirası kadar, türbesi altındaki mezar odasına dair anlatılanlar da hâlâ gizemini korumaya devam ediyor.
Konya’da 17 Aralık 1273'te vefat eden Mevlana’nın naaşı, eski Türk geleneklerine uygun olarak zeminin altında, dört metrelik bir mezar odasına yerleştirildi. Rivayete göre bu odadan bugüne dek sadece bir kişi içeriye indirildi: 7 yaşındaki bir kız çocuğu.
Rivayete göre Osmanlı Padişahı IV. Murat, Mevlana Türbesi’ni ziyaretinde mezar odasına inmek istemiş ancak Mevlevi büyüklerinin engeliyle karşılaşmıştır. Bunun üzerine elindeki tespihi bilinçli ya da bilinçsiz şekilde odanın içine düşürmüştür. Tespihi almak üzere mezar odasına indirilen küçük kız çocuğu, yukarı çıktığında dilini kaybetmiş, bir daha hiç konuşamamıştır.
Kimi anlatımlara göre çocuk yaşadığı korkudan dolayı travma geçirmişti. Kimileri ise Mevlana’nın bedeninin mumyalanmış şekilde korunduğunu ve bu manzarayı gören çocuğun bu yüzden akıl sağlığını yitirdiğini öne sürmektedir.
YUSUF AKYURT'UN ESRARENGİZ SERÜVENİ
1930’lu yıllarda Mevlana Müzesi Müdürü olan Yusuf Akyurt, mezar odasına inmek istemiştir. Ancak planı yaptığı anda müzede çalışan yaşlı bir Mevlevi dedesi, hiç konuşulmamış bir düşünceyi sezmişçesine odasına girip “Sakın oraya inmeyi düşünmeyin” demiştir.
Bu uyarıya rağmen kurşunla kaplı kapağı kaldırmak üzereyken bir çalışan içeriye koşarak “Müdür bey, eviniz yanıyor!” diye bağırmıştır. Akyurt eve ulaştığında her şey küle dönmüştür. Sonrasında görevinden alındığına dair bir telgraf gelir. Bu olayın ardından Konya-Ankara yolunda geçirdiği kazada, Akyurt’un oğlu hayatını kaybeder. Acılı baba, oğlunun cenazesinden sonra Mevlana’nın sandukası başına gelir ve ağlayarak “Yetmedi mi, affet artık!” diye haykırır.
TAŞTAN YAKUT'A, OKLARIN GERİ DÖNÜŞÜNE
Mevlana Hazretleri’ne atfedilen kerametler sadece yaşarken değil, vefatından sonra da halk arasında anlatılagelmiştir. Bunlardan bazıları:
Moğol kuşatması sırasında, dua eden Mevlana’ya atılan oklar geri dönmüş, atlar yerinden kıpırdamamış ve ordu Konya’yı terk etmek zorunda kalmıştır.
Konya’ya gelen Hristiyan simyacılara meydan okuyan Mevlana, elini bir sütuna koyarak “Hay!” dediğinde sütun altına dönüşmüş, tekrar dokunarak eski haline çevirmiştir.
Kapılar Mevlana yaklaşırken kendiliğinden açılıp kapanmış, birçok şahidin bu duruma tanıklık ettiği rivayet edilir.
BİR KAVUŞMANIN VASİYETİ
Mevlana, vefatını bir ayrılık değil, sevgiliye kavuşma olarak görmüştür. Vasiyetinde şu ifadeler yer alır:
“Cenazemi görünce ayrılık deme. Beni kabre koyunca elveda deme. Mezar göründüğü gibi bir hapis değil, ruhun özgürleşmesidir.”
SIR GİBİ KORUNAN ODA
Bugün Konya’daki Mevlana Türbesi, 1926’da müze haline getirilmiş olsa da altında yer alan mezar odası hâlâ gizemini koruyor. 738 yıldır kimse o odaya girmemiş, giren tek kişi ise hayatı boyunca konuşamamıştır. Sultanlar, devlet adamları, araştırmacılar ve müze görevlileri bile bu sırrı çözmekte başarısız kalmıştır.
Odanın her iki yanından merdivenle inildiği, fakat içeride ne olduğu konusunda hiçbir kayıt bulunmadığı biliniyor. O mezar odası bir muamma olarak Mevlana’nın “susulması gereken sırlar” felsefesini bugüne dek taşımaya devam ediyor.