Faiz yükü bütçeyi yuttu, vatandaşın cebini boşalttı
Türkiye ekonomisi, Mart 2018'den bu yana süregelen bir iktisadi buhranın pençesinde. Uzmanlar, ekonomik verilerdeki kısmi iyileşmelere rağmen, reel sektör ve hane halkı üzerindeki baskının artarak devam ettiğini belirtiyor. Finansal piyasalardaki dalgalanmaların stabilize olduğu bir döneme girilse de, yüksek faiz yükü ve artan işsizlik, toplumsal refahı derinden etkiliyor.
Merkez Bankası'nın faiz artırma kararları, döviz kuru istikrarını sağlama ve enflasyonu kontrol altında tutma çabalarının bir sonucu olarak yorumlansa da, bunun ağır bir bedeli olduğu vurgulanıyor. Bütçenin ilk dört ayında faiz ödemelerinin 723 milyar liraya ulaşması ve geçen yıla göre yüzde 99 artış göstermesi, kamunun ve dolayısıyla vatandaşların cebinden çıkan paranın ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor. Diğer harcamalardaki artışın yüzde 37-38 seviyesinde kalması, faiz ödemelerinin bütçe üzerindeki orantısız yükünü ortaya koyuyor. Bu durum, eğitim, sağlık gibi temel hizmetlere ayrılan kaynakların kısıtlanmasına yol açıyor.
REEL SEKTÖR VE İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİLER
Yüksek faizler, reel sektörün borçlanma maliyetlerini artırarak yatırım ve üretim süreçlerini olumsuz etkiliyor. Geleceğe yönelik tüketim ve üretim beklentilerinin bozulması, işsizlik oranlarının artmasına ve mevcut işsizlik seviyelerinin (%28-29) tarihi zirvelerine ulaşmasına neden oluyor. Bu durum, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin ayakta kalma mücadelesini zorlaştırıyor.
ENFLASYON VE SATIN ALMA GÜCÜ
Resmi enflasyon rakamları düşüş gösterse de, vatandaşların satın alma gücündeki kayıp devam ediyor. Asgari ücretin reel değerinin ciddi oranda azalması, dar gelirli aileler için geçim sıkıntısını derinleştiriyor. Özellikle büyük şehirlerde başlayan kira gibi sorunlar, artık küçük şehirlere de yayılmış durumda.
Ekonomik sıkıntıların yanı sıra, siyasi gelişmeler de toplumsal gerilimi artırıyor. Uzmanlar, finansal istikrardan ziyade toplumsal istikrara odaklanılması gerektiğini belirtiyor. Toplumun artan mutsuzluğu ve geleceksizlik hissi, sandık dışı tepkilerin ortaya çıkma potansiyelini artırıyor. Bu durum, "düdüklü tencere" benzetmesiyle, biriken toplumsal baskının yakın zamanda bir şekilde dışa vurabileceği uyarısını taşıyor.
Bu zorlu süreçte, iyi haber olarak dış ödeme risklerinin azaldığı ve döviz kuru şoku risklerinin bertaraf edildiği belirtiliyor. Ancak, finansal istikrarın sağlanması adına ödenen bedelin, reel sektör ve hane halkı üzerinde yarattığı derin yara, önümüzdeki dönemde daha da belirginleşebilir.