Konya'daki türbe bu özelliğiyle tarihe geçti!
Konya'da yer alan ve dünyada bir aşçıya adanmış tek türbe olma özelliğini taşıyan Ateşbaz-ı Veli Türbesi, hem Selçuklu mimarisinin zarif örneklerini barındırıyor hem de Mevlevi mutfağının efsanevi ismini yaşatıyor.
Konya’nın yaklaşık 4 kilometre batısında, Havzan semtinin üst kısmında, Yeni Meram yolu üzerinde yer alan Ateşbaz-ı Veli Türbesi, Selçuklu mimarisinin özgün örneklerinden biri olarak kentin önemli ziyaret noktaları arasında bulunuyor. Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin güneydoğusuna düşen bu yapı, sekizgen kesme taş gövdesi ve tuğla örgülü piramit külahıyla klasik Selçuklu kümbet tarzını en belirgin haliyle yansıtıyor. İki katlı olarak tasarlanan türbenin alt bölümü cenazelik, üst bölümü ise ibadethane işlevi görüyor.
Türbenin kıblesindeki küçük pencerenin üzerinde yer alan kitabede, “Bu kabir, merhum, said, şehid, din ve milletin güneşi İzzeddin oğlu Yusuf'undur. 684 senesinin recep ayı ortalarında ölmüştür. Allah onu bağışlasın.” ifadeleri bulunuyor.
Bu kitabe, Mevlevi mutfağının efsanevi ismi olan Ateşbaz-ı Veli’nin gerçek kimliğini gözler önüne seriyor.
TARİHTE ADINA TÜRBESİ YAPILAN İLK AŞÇI
Ateşbaz-ı Veli, ya da gerçek adıyla Yûsuf bin İzzeddin, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin baş aşçısı ve Mevleviliğin en saygın simalarından biri olarak kabul ediliyor. 1285 yılında Karaman’da vefat ettiği bilinen Ateşbaz-ı Veli, tarihte adına türbe yaptırılan ilk aşçı olması bakımından da benzersiz bir figürdür. 13. yüzyılda kendisi için Konya’da inşa edilen türbe, kırmızı tuğlaların kullanıldığı özgün yapısıyla bu ayrıcalığı bugün de taşımaya devam etmektedir.
MEVLEVİ MUTFAĞINDA BİR EFSANE
Ateşbaz-ı Veli’nin adı, yalnızca mutfaktaki maharetiyle değil, hakkındaki menkıbelerle de yüzyıllardır dilden dile aktarılıyor. Rivayetlerden birinde odun bulunamadığı bir gün, Mevlânâ’nın işareti üzerine kazanı ayaklarının ateşiyle kaynattığı ve bu olaydan sonra “ateşle iş gören” anlamına gelen Ateşbaz unvanını aldığı anlatılmaktadır.
Bir başka anlatıda ise misafirler için hazırlanan yemeğin pişirilebilmesi için sol ayağını ateş yerine koyduğu, yanıkları saklamak için sağ ayağını üzerine yerleştirerek Mevlânâ’nın huzuruna çıktığı aktarılır. Bu duruş, zamanla Mevlevi geleneğinde “mühürleme” olarak adlandırılan sembolik davranışın kaynağı olmuştur.
DÜNYADA BENZERİ OLMAYAN BİR MİMARİ MİRAS
Ateşbaz-ı Veli Türbesi, bir aşçı adına yapılmış dünyadaki tek türbe olma özelliğiyle hem mimarlık hem tasavvuf hem de gastronomi tarihi açısından özel bir yere sahiptir. Mevlevi kültüründe mutfak, dervişlerin eğitiminde temel bir aşama olarak kabul edilir; bu nedenle aşçılar yalnızca yemek hazırlayan kişiler değil, aynı zamanda manevi rehber niteliğindedir.
Dergâha yeni katılan dervişlerin üç gün boyunca mutfakta hizmeti izleyerek sabır ve bağlılıklarını göstermesi, bu anlayışın köklü bir geleneğe dayandığını kanıtlar.
RUHU BESLEYEN MUTFAK FELSEFESİNİN TEMSİLCİSİ
Ateşbaz-ı Veli’nin bıraktığı miras, bugün hem Mevlevi öğretisinde hem de Türk mutfak kültüründe derin izler taşımaktadır. Onun adı, yemeğin yalnızca karın doyurmak değil, insanın ruhunu beslemek için hazırlanması gerektiğini simgeleyen bir anlayışın temsilcisi olarak yaşatılmaktadır.