Sultan Keykubad krokisini bizzat çizdi: Konya'daki bu saray çağının çok ötesinde!
Konya'nın Beyşehir Gölü kıyısında, Anadolu Selçuklu Devleti'nin tek planlı saray özelliğini taşıyan Kubadabad Sarayı, I. Alâeddin Keykubad tarafından yaptırıldı. Saray hem mimarisi hem de çini sanatındaki zenginliğiyle bölgenin kültürel turizmini canlandıran yapılardan biri olarak öne çıkıyor.
Kubadabad Sarayı, 1226-1236 yılları arasında Sultan I. Alaeddin Keykubad'ın emriyle mimar ve nakkaş Emir Sadeddin Köpek tarafından inşa edildi. Saray, sadece Anadolu Selçuklu Devleti'nden günümüze ulaşan tek saray yapısı olmakla kalmıyor, aynı zamanda planı bilinen Selçuklu külliyesi olma özelliğini de taşıyor.
SULTAN BİZZAT KENDİSİ PROJELENDİRDİ
Tarihçi İbn Bibi’nin aktardığı bilgilere göre Sultan Keykubad sarayın projelendirilmesiyle bizzat kendisi ilgileniyor. Ayrıca sarayın krokisini kendisi çizerek kendisinden de izler bırakıyor.
Beyşehir- Isparta yolu üzerindeki Gölyaka Köyü sınırlarında yer alan saray, Beyşehir Gölü’nün güneybatı kıyısında, Anamas Dağları’nın eteklerinde yükselen kayalık yarımadada bulunuyor. Kıyıdaki 5200 metrekarelik alanla karşısındaki adadaki 3000 metrekarelik bölümden oluşan geniş arazi üzerinde bulunan saray, dönemin ihtişamını açıkça yansıtıyor. Adada bulunan Kız Kalesi ise saray bütününün ayrılmaz bir parçası olarak görülüyor.
Sarayın kimliği ilk kez 1949-1950 yıllarında yaptığı kazılarla M. Zeki Oral tarafından bilimsel olarak doğrulandı. Sonraki yıllarda Prof. Dr. Katherina Otto-Dorn ve Prof. Dr. Mehmet Önder’in yürüttüğü çalışmalarla ana yapılar ortaya çıkarıldı. 1980’den sonra ise Prof. Dr. Rüçhan Arık’ın titiz kazıları aralıksız sürdü. 2017 yılından bu yana kazılar, Doç. Dr. Muharrem Çeken başkanlığında devam ediyor.
Kubadabad Sarayı, Selçuklu mimarisinin temel özelliklerini taşıyan serbest yerleşimli köşkler, hizmet binaları, cami, hamam, fırın, kayıkhane, askerî yapılar ve geniş bir av parkından oluşuyor. Büyük Saray ve Küçük Saray’ın yanı sıra en az yirmi farklı yapı tespit edilmiş olup toprak altında aydınlatılmayı bekleyen kalıntıların ise bu sayıyı artıracağı düşünülüyor.
Sarayı aydınlatan en önemli bulgular ise, halen Konya Çini Eserleri Müzesi’nde sergilenen paha biçilmez çiniler ve alçı kabartmalar olduğu biliniyor. Kubadabad çinileri, Anadolu Selçuklu çini sanatının en fazla figür çeşidine sahip koleksiyonunu olarak gösteriliyor. Bu sanat eserleri paha biçilmez bir sanatsal değere sahip. Taht salonu ve odaların duvarlarını 2 metre yüksekliğe kadar süsleyen bu sanatsal eserlerde; beyaz, turkuaz ve patlıcan moru renkleri hâkim olduğu görülüyor. Boyamada kullanılan sır üstü ve sır altı teknikleri, dönemin ileri düzeydeki işçiliğini gözler önüne seriyor.
SAKALLI SULTAN VE ÇİFT BAŞLI KARTAL
Çiniler üzerinde, Türk usulü bağdaş kurarak oturan sultan ve maiyetini gösteren av partisi ve içki meclisi sahneleri dikkat çekiyor. En çarpıcı örnekler arasında gösterilenler ise göğsünde "es-sultân" yazısı bulunan çift başlı kartal figürleri ve ellerinde nar veya kadeh tutan sakallı hükümdar olarak tasfir edilmiş Sultan Alaeddin Keykubad figürleri yer alıyor.
Yapılan araştırmalara göre uzmanlar, Anadolu Selçuklu medeniyetinin en parlak safhası olan bu dönemde inşa edilen sarayın, sadece bir yönetim merkezi değil, aynı zamanda çağının en önemli sanat, mimari ve şehircilik projesi olduğunu vurguluyor.
ÇAĞININ ÖTESİNDEN GELEN MİMARİ
Kubadabad Sarayı’na, mimari açıdan bakıldığında çağının ötesinde bir mimari eser olduğu görülüyor. Taht salonu ile kabul salonu arasında, törenler sırasında gerektiğinde çekilebilen bir perde düzeneği bulunuyor. Ayrıca yapıda kanalizasyon sistemi olduğu düşünülen tuğlalarla örtülü kanal kalıntıları da bulunuyor. Bu kalıntılar Selçukluların yapıda kanalizasyon sistemi kullandığının somut bir işareti olarak görülüyor. Üst katların ise ikamete ayrıldığı, köşklü, cumbalı divanhaneler planlandığı ve göle bakan pencerelerde renkli cam vitraylar takılı olduğu tahmin ediliyor.
Bugün bile harabeleri ve Kız Kalesi ile birlikte sekiz dönümü aşan bir alana yayılan bu saray; cami, hamam, kayıkhane ve asker barınakları gibi yirmi farklı yapıyı barındırmasıyla, bir Selçuklu şehrinin minyatürünü gözler önüne seriyor.
Bugün Beyşehir’i ziyaret edenler, Selçuklu tarihinin bu görkemli sayfasına dokunma fırsatı buluyor. Yerel halk ve arkeologlar, kazıların tamamlanmasıyla bölgenin Türkiye’nin en önemli tarih-turizm rotalarından biri hâline gelmesini bekliyor.




