Dursun Seyis

Hz. Meryem'e dil uzatan kim bu felsefeci?!..

Dursun Seyis

Günümüzde öyle okumuş cahiller,. İnançsız kimseler var ki,  bunları ben görünce küçük dilimi yutacak gibi oluyorum.

Böylelerine de yazıklar olsun.

Kendi inançları da kendilerine kalsın.

Tepkilerin odağındaki Doç.Dr. Cihat Kısa, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Psikolojisi Anabilim Dalında Öğretim Üyesi olarak çalışıyor.

Doç.Dr.KISA, öğrencilere verdiği bir konferansta, Hz.İsa (a.s) ve Annesi Hz.Meryem hakkında bilgiler verirken şunları söylüyor:

"Şimdi bu İsa'ya atfedilen bir şey vardı... 'ilk taşı günahsız olan atsın'. Biliyorsunuz değil mi hikayesini?"

Ve devam ediyor:

Bir tane yaşlı kadıncağız. O bırakmamıştır. Taşı bir sallar. Vuramaz. Sağından geçer. Tekrar eğilir, taşı alır. Bir daha sallar. Solundan geçer. Üçüncü defa... Bak üç önemlidir. Hani teslisten önce teslis var zaten. Eğilince, İsa der ki, 'Yeter anne! der. Taş atan kim?

Öğrenciler: Meryem mi?

Cihat Kısa: Hah, 'Sen de der, ben küçükken beni bırakıp bir yerlere gidiyordun' der.

Yani aslında, hani biz anlatıyoruz 'babasız doğdu, mabasız doğdu' da bir de o çocuğun dünyasından bakın babasız doğmaya. Bu, aslında bize anlatılmayan bir hikayedir.

Bir öğrenci: İşte o kısmı yalandır!

Cihat Kısa: Bilemem! Ama çok önemli bir cümledir. 'Sen de ben küçükken beni bırakıp bir yerlere gidiyordun' der."

Basından aldığım anlatımın özeti bu. Şimdi soralım:

Felsefeci olan Doçent, bu hikayeyi anlatırken kimi ve hangi kaynağı referans alıyor?

Kur'an ayetlerinde "iffet" timsali olarak gösterilen Hz.Meryem için, -velevki Yahudi veya Hıristiyan kaynaklarından bu bilgileri aktarmış olsun- bu hikayeyi anlatmakla neyi amaçlıyor!? Doğru bilgi kaynağı olarak Kur'an ona yetmiyor mu?!

Ayrıca, neden tek taraflı bilgi vermekle iktifa edip doğru bilgiyi vermeyi gereksiz görüyor? Kafaları karıştırıp gencecik beyinlere şüphe ilka etmekle neyi amaçlıyor?!

Müslümanların kabul etmediği bilgileri ve kaynakları mahallemizde satmaya kalkan bu salyangoz meraklısı Doçent'e, başta YÖK olmak üzere ilgili mercilerin hak ettiği dersi vereceklerini ve gerekli müeyyideyi uygulayacaklarını umuyor ve bekliyorum.

"Akademik özgürlük";

Yalan yanlış bilgileri aynen aktarmak değil, bilgi havuzundan süzüp doğru bilgileri çıkararak toplumu aydınlatma görevi ve hem yeni hem de faydalı tezlerle bilim dünyasına katkı sunma eylemidir.

+++ 

Yukaradiki yazıyı sevgili dostum,  arkadaşım, geçmişte Müftülük yapan M. Emin Parlaktürk atmış. Kendisine teşekkür ediyorum. Bende sizinle paylaştım. Allah böylesi okumuşlardan bizi esirgesin. Böyle insanları da Yüce Rabbime havale ediyorum.

+++

KONYA VALİSİ

Konya’ya İlk Vali Olarak Atandığı Günlerde Henüz Kamuoyu Tarafından Tabii Olarak Pek Tanınmaz. Bir Gün Sabah Namazına Konya’daki Postane Civarındaki Camilerden Birine Gider. Tabi Koruma Yok, Makam Şoförü Yok, Etrafında Pervane Olan Bürokratlar Filan Yok... Evi Camiye Yakın Olan Cemaatten Biri Camiyi Açıp Ezanı Okumuştur, Sair Zamanlarda İmam Efendi Genellikle Daha Sonra Gelip Vakit Olunca Namazı Kıldırmaktadır. Sabah Namazına Durma Vakti Gelir.Fakat O Gün Ne Tevafuk ki Hoca Efendi Namaza Gelememiştir. İÇLERİNDEN BİRİ; “Arkadaşlar Hoca Efendi bu gün gelemedi. İçinizde hocalık yapacak olan varsa geçsin Namazı kıldırsın” Der. Bunun üzerine cemaat birbirine bakışır fakat kalkan olmaz.Cemaatin hiç tanımadığı Hazım Oktay Başer kalkar sarığı cüppeyi giyer mihraba geçip sabah namazını bir güzel kıldırıverir. Sabah namazından sonra Anadolu’nun birçok yöresinde olduğu gibi Konya’da da mahalledeki lokantada çorba içilir, esnaf dükkânına, işinin başına geçer.

Hele camide ilk defa gördükleri kılığı kıyafeti düzgün, hali tavırları son derece naif ve nazik üstelik önlerine geçip imamlık yapıp namazlarını güzelce birlikte eda ettikleri beyefendi bir misafirleri de olunca yakasını bırakmazlar. Cemaatten birisi;

“Efendim sabah kahvaltısını bu gün bizim fakirhanede yapalım buyurmaz mısınız” der. Tabi bu nazik daveti kimse kırmak istemez ve hacı amcanın evine geçilir.

Kahvaltı sofrası kuruluncaya kadar maneviyat dolu harika bir sohbet olur. Kahvaltı yapılır, artık mesai saati de yaklaşmıştır, ama önemli bir husus unutulmuştur.

Birinin aklına geliverir; “Yahu arkadaşlar sohbetin güzelliğine daldık tanışmayı unuttuk, şöyle bir tanışsak…” der. Hazım Oktay Bey sağındakine

“Buyurun Efendim Sizden Başlayalım Der” Ve Sırasıyla adını-soyadını, ne işle meşgul olduğunu

Filan söyleyerek herkes kendisini tanıtır. En sonunda sıra kendisine gelir: “Efendim bendeniz Hazım Oktay Başer, âcizane Konya valisi” der. Herkes adeta şok olmuştur. Aman efendimler, Muhterem valimler filan…

Misafirlerinin vali olduğunu öğrenen cemaat hürmet

Ve saygının dozunu daha yüksek seviyelere çıkarınca, Hazım Oktay Başer bey,

“Arkadaşlar bu vazife bize emanet, biz burada karşımızda insanları dizip el pençe divan durdurmak için değil sizlere hizmet için bulunuyoruz.

Lütfen bu fakire olan alakanızı deminki halden daha farklı yöne değiştirmeyin, tabii olun, hep öyle kalmaya devam edin” der.

Memlekete hizmet için hangi görev ve makamda bulunursak bulunalım hayırla ve rahmetle yâd edilen Bir insan olmak ne kadar büyük bir onur değil mi?

Vatandaşa racon kesen,

Tüm vali ve bürokrata örnek olması temennimizdir elbet...

HAZIM OKTAY BAŞER (1937-2009)

2 Haziran 2009 günü İstanbul da vefat eden Hazım Oktay bey, Edirnekapı Şehitliği'nde medfundur.ALLAH RAHMET EYLESİN MEKANI CENNET OLSUN...

Yazarın Diğer Yazıları