Makedonya İsyanı
Dursun Seyis
Bugün size Osmanlı’ya başkaldıran Makedonların isyanından bahsetmek isterim.
Geçtiğimiz 02 Ağustos 1903, 118 yıl önce ; Makedonlar Osmanlı'ya karşı başlattığı isyanın yıldönümü olan ''İlinden Ayaklanması''nı (1903 Cumhuriyet günü) kutluyor.
Demirhisar'ın (Smilevo) asilerin baskınına uğraması ile isyan başlamış, burada 30 Osmanlı Askeri şehit edilmiştir.
Selanik olaylarından sonra, 2 Ağustos 1903’te Makedonya İç Devrim Örgütü (Vitreşna Makedonska Revulyutsionna Organizatsiya-VMRO) tarafından İlinden Ayaklanması başlatıldı. İsyan, Slavlar için kutsal olan İlinden gününde (İlyas Peygamber Yortusu) başladığı için bu adı aldı.
VMRO isyanın başlama noktasını Manastır bölgesi olarak belirlemişti.
Bunun çeşitli nedenleri vardı. Osmanlı birlikleri burada Makedonya bölgesinin kuzeyine göre çok daha zayıftı. Babıâli, Bulgarların Makedonya bölgesindeki eylemcilere desteğinden ve ayrıca Arnavutların eylemlerinden dolayı birliklerini Makedonya’nın kuzeyinde yoğunlaştırmıştı. Üstelik Avrupalı devletlerin kontrolünün Makedonya bölgesinin güneyinde yoğunlaşmış olması, Osmanlı birliklerinin Manastır ve civarında daha etkisiz olmasına neden olmuştu.
VMRO isyanın başladığının işaretini diğer yandaş köylere de bildirmek için bölgede bulunan Türk samanlıklarını ateşe vermişti. Civardaki köylülerinin gönüllü veya gönülsüz, isyankârlara desteği de eklenince İlinden ayaklanmasında olayların şiddeti iyice artmıştı
2 Ağustos’ta VMRO teröristleri isyanın merkez üstü olan Smilevo’da Osmanlı garnizonunu basarak, 30 askeri şehit ettiler.
Kaynak ; Ozan Arif Bodur, Osmanlı’nın Son Yüzyılında Terör Örgütleri ve Eylemleri (1), 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 21. Yüzyıl Dergisi, Şubat 2010, Sayı: 14, s. 53-69 Metin Sertbaş
+++
+++
Ben TCDD’de yol kontrol memuru olarak günde 20 km yaya yol kontrolüne gittiğimde arazi sahiplerinin demiryolu hattı içersine bıraktıkları kaplumbağaları hattın dışına alırdım.
Hattın içersine bırakılan kaplumbağa,
(ot yok, su yok) çaresizce ilerler hattın içersinde, tepesinde güneşin kavurucu sıcağı, rayların sıcağı, balast taşlarının yakıcı sıcağına rağmen çaresizce ilerler, bir hemzemin geçide rastlarsa ray seviyesinde hattın içerisinden çıkar.
Hemzemin geçit yoksa 20 cm
yüksekliğindeki ray seviyesini aşamaz.
Km’lerce giden kaplumbağa bu cihette çıkış yok diye geldiği istikamete geri döner, öğle sıcağı tepesine çöktüğünde, başını güneş istikametindeki rayın gölgesine uzatır, sıcaktan alev topuna dönen bedeni güneşin altında kalmaktadır.
Sadece başını rayın gölgesine uzatabilmektedir. Sıcak dayanılmaz olduğunda iç kanama başlar. Kaplumbağa kan kusa kusa ölür.
Ben görev yaptığım 30 yıl boyunca o kaplumbağalar için sırt çantamda 2 litrelik soğuk su taşırdım.
Hattın içerisindeki kaplumbağaları hat dışına çıkarıp gölge bir yere alıp üzerine soğuksu döker, avcumdan su içirir, yoluma öyle devam ederdim.
Kaplumbağayı hattın içinden elime eldiven takar öyle çıkarırdım. Çünkü çıplak elle tutulamayacak kadar sıcak olurdu.
Ben 30 yılda bu şekilde binlerce kaplumbağayı hayata döndürdüm ama yüzlercesini de başını rayın dibine uzatmış, kan kusa kusa ölmüş olarak gördüm.
Çiftçilere kaplumbağaları hat içersine koymayın der, kaplumbağaların kan kusa kus öldüklerini anlatırdım.
O kaplumbağaları tren raylarını aşamayacağı hat içersine koyanlar, cennet yüzü görmesin inşallah.
Mehmet Erbil isimli emekli bir TCDD memurundan alıntıdır.