Önce iç barış !..
Dursun Seyis
Yazıma Atatürk’ün bir sözü ile başlayayım.
“Yurtta sulh, Cihan da sulh”
Yurt içinde barış sağlanamaz ise, yurt dışında barışın sağlanmasının mümkün olmadığını düşünmekteyim.
Çünkü iç barışı sağlanmaz ise, dış mihraklar içeride buldukları satılık, hain insan bozuntuları ile iç barış yaptırmazlar.
Bunun için siyasi liderler bir araya gelip, hele hele seçim sathına girdiğimiz şu günlerde eteklerindeki taşı bırakıp iç barışın sağlanması için ne gerekiyorsa onu yapmalı ve Türkiye’nin huzur ve barış içinde yaşamasının sağlanması bu yolla olacağı bilmeliler.
Hiç kimse kendinden vaz geçilmez değildir. Üçler, yediler, musalla mezarlıkları kendinden vaz geçilmeyeceğini iddia eden meftalarla doludur.
Kimliği, siyasi kariyeri ne olursa olsun, ister seçilmiş, ister atanmış olsun iç barışın sağlanmasına omuz, katkı vermelidir.
Ancak bakıyorum da;
TV ekranlarında bir birlerine özellikle iktidar kanadını temsil edenler öylesine hakaret yağdırıyorlar ki,insan dinledikçe küçük dilini yutmaktan kendini zor korumaktadır. TV leri izliyoruz. Bakan koltuğunda oturan bir kişinin hiddetinden çocuklar korkmaktadır. Bu yayınlara TV lerin + 18 işaretini koymalıdırlar.
Türk Milleti böylesi insanları hak etmemektedir.
Yazık,
Günah,
Bence AK Parti’yi böylesi insanlar halkın gözünde küçültmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan böylesi kişilerin gemlerini çekmelidir.
Yaşı 70 ler civarında olanlar çok iyi bilir. Bu memleket merhum Menderes’i, İnönü’yü, Demirel’i, Ecevit’i, Erbakan’ı, Türkeş’i gördü, dinledi.
İçinizde hatırlayan var mı ?
Bu liderler bir birlerine bugünkü liderler gibi, bu denli hakaret ettiklerini hatırlayan varsa gelsin, sohbet edelim.
Seversiniz, sevmezsiniz. O sizin bileceğiniz bir durum ama, Atatürk rakiplerine hiç hakaret ettiği bir söz bula bilir misiniz ?
Birde istibdat dönemi,
Bu millet artık kavgadan, istibdat’tan bıktı. Devlete, Millete, bayrağa, askerimize, polisimize saldıran, kurşun sıkanlar mutlaka en ağır şekilde cezalandırılmalıdır ama, kurunun yanında yaşta yanmamalı, cezalandırılmamalıdır.Bunun dışında yapılacak baskı ve benzeri şeyler insanları isyana kadar götürür.
Türk halkı kategorize olmuş durumdadır. Bölük- bölük bölünmüştür. Sencilik, bencilik hiç bu kadar doruğa çıkmamıştır. Bundan iktidar da, muhalefette hemen vaz geçmeli, insanları kucaklaştırmanın yolunu aramalılar.
Evet, ekonomik sıkıntılar, enflasyon çok büyük ama, önce insanları kucaklaştırırsak, bunların da hakkından bu Yüce Türk Mille gelecektir.
Korkum odur ki ;
Seçime adım adım yaklaşılırken, gerek iktidar mensupları, gerekse muhalefet tansiyonu daha yükseltecek konuşmalar yapacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘dan aylardır dinlemekteyiz.”Bir gece ansızın” hani nerede sayın Erdoğan?
Kara harekatı yapacağız diyorsunuz ama, sözde müttefikimiz olan ABD, dostumuz Putin buna izin vermeyeceklerini açık şekilde belirtmektedir. Peki ne olacak ?
Herşeyi düşünerek, danışarak konuşmak gerekmez mi ?
Hain, katil terörist İstiklal Caddesini kana buladı. Güvenlik güçlerimiz bunları birer bire yakalamakta. Onları tebrik ediyorum. Ancak İçişleri bakanı olan Süleyman Soylu ABD’nin taziyesini kabul etmezken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD başkanına Bidon’a teşekkür ediyor. Bu nasıl devlet yönetimi, bu nasıl iş ?
Dahası Mısır lideri ile yıllardır ilişkimiz yok. Darbeci Sisi ile Katarda bu kucaklaşma, samimiyeti anlamış değilim. Şimdilerde Suriye lideri Beşar Esat ile kucaklaşmanın yolları aranıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan “ Devletler arasında küslük olmaz” diyor.
Tamam, kabul ama, bir Ermenistan ile, Bir Yunanistan ile nasıl dost olacağız? Olsa da göstermelik olur ve bombe yapar. Bunların örneklerini görmekteyiz.
Yukarıda belirttiğim gibi önce iç barış, sonra dışarı…
Eğer “dün dünde kaldı” diyorsanız da o söz 50 yıl önce söylenmiş sözdür ve hükmü kalmamıştır.