Yönetim Rejimleri
Dursun Seyis
Bugün size yönetim rejimlerinden söz etmek istiyorum. Ortaokul- Lise dönemlerinden beri bu yönetim sistemlerini okuruz ve bir çoğumuzda bugün bile hatırlarız.
Monarşi, tek kişinin yönetim biçimidir. Bu yönetim biçimi de ikiye ayrılır. Mutlak monarşi, oligarşik monarşi.,
Oligarşi (bir zümrenin yönetimi), aristokrasi (soyluların yönetimi) gibi çeşitli yönetim şekillerinden bahsediliyorsa da siyasî idareler kısaca demokratik rejim ve diktatörlük rejimi diye iki kısımda ele alınabilir.
Dünyada bugün demokratik rejim ve Diktatörlük rejimi diye yönetim biçimleri ayrılıp şekilleniyor.İnsanlar buna göre yönetilmektedir.
Demokratik rejim/parlamenter sistem; millî irade ve hür seçime dayalı bir yönetim şeklidir. Halk "meclis"i seçer, meclis de halk adına yasama ve yürütme görevini yerine getirir.
Burada hemen belirtelim ki demokratik rejim,parlamenter sistem sadece seçimden ibaret değildir. Halkın reyinin yanında, rızasının da alınması gerekir. Bizi seçmezseniz terör azar, kaos çıkar, istikrar bozulur diyerek ölümü gösterip milleti sıtmaya razı ederseniz böyle bir iktidarın meşruluğu her zaman için tartışmaya açıktır.
Diğer bir ifade ile -şairin de dediği gibi- çeşitli dalaverelerle mührü kapıp koltuğa oturmakla “Süleyman “olunmaz. Süleymanlık şahsî meziyet ve hakperestlik ister:
Rivayet ederler ki Hz. Süleyman'ın -kuşların ve hayvanların kendi emrinde olmalarını sağlayan- bir yüzüğü varmış. Bir gün Sultan Süleyman abdesthaneye girerken onu eşine bırakır. Yüzüğü almak için fırsat bekleyen bir dev Süleyman kılığına girerek yüzüğü eşinden alır ve tahta geçer. Sultan Süleyman'ın, yüzüğü geri alabilmek için başına gelmedik kalmaz. Lütfen kıssa deyip geçmeyin, nice hisseler var bu hikâyede.
Esasa gelirsek, demokrasilerde samimiyet, dürüstlük ve uzlaşma esastır. Demokratik rejim ikiyüzlülüğü, üç kâğıtçılığı, popülizmi ve takiyyeyi ,gerçek niyeti gizlemeyi şiddetle reddeder. Demokratik rejim uzlaşma kültürüne dayanır. Dediğim dedik, çaldığım düdük diyenler demokrasiyi özümsememiş kişilerdir. İki başlılık var, bir gemide iki kaptan olmaz, davul da tokmak da tek kişide olmalı sözler halkın gözünü boyamaya yönelik çarpıtmalardır.
Siyaset bilimci değilim.Bu konuda siyaset bilimi verileriyle zihninizi karıştırmak istemem. Herkesin anlayacağı bir dille meseleyi kısaca anlatmaya çalışacağım.
Dikkat ederseniz devlet yönetimi ile aile hayatı arasında çok yakın bir benzerlik vardır. Ata erkil bir millet olarak aile hayatımızda hep babanın dediği ola gelmiştir. Gerçi bu durum günümüzde hemen hemen yok edilmiştir. Aile reisi Baba iken, annede resim oluvermiştir. Eskiden Kimse babanın sözünün üstüne söz söylemez. Baba ne derse doğrunun o olduğu kabul edilir. Gerçekten baba ne derse doğru o mudur?
Çocukluğumda yaşlı bir nineden dinlediğim şu sözler ibret almak isteyenler için ne bulunmaz hazinedir: Babam beni, 14 yaşımda iken, dedem yerinde birine verdi. Baba bu, bir şey diyemedim, boynumu büküp gittim. Ama o gün aklıma koymuştum, babam ölünce eve geri dönecektim. Nitekim öyle oldu, 5 sene sonra babam öldü, üç çocukla baba ocağına geri döndüm.
Aile reisinin her dediği -hiç tartışılmadan- mutlak hakikat sanılarak yerine getirilirse görünürde hiç problem yokmuş gibi hayat devam edebilir, ama bir bilseniz o aile bireylerinin ruhlarında ne onulmaz yaralar açılmıştır, ne fırtınalar kopmuştur.
İsterseniz şimdi gelin bu açıdan tek adam yönetimine bir bakalım. Aile bir meclis olmalı, o meclisin kararlarına uymak gerekir diye düşünüyorum. Aile reisi misali, her şeyin en doğrusunu Cumhurbaşkanı bilir derseniz ve onun verdiği her kararı doğru mu, yanlış mı bakmadan -Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'in, eşini başkan yardımcısı ilan edince, bakanların sonucu ayakta alkışlamaları gibi- ayakta avucunuz patlarcasına alkışlamaya kalkarsanız işin sonunun nereye varacağı belli olmaz. Yarın bizde de eş, dost, damat, akrabayı başkan yardımcılığına atanmaya başlayınca az önce sözlerini naklettiğim ninemiz gibi bizler de babamızın ölmesini mi bekleyeceğiz? Tek adam yönetimi işte böyle bir şeydir.
İster aile reisi olsun ister cumhurbaşkanı olsun, bir kişi tek başına karar veriyorsa hislerinin ve zaaflarının etkisiyle muhakkak birtakım yanlış kararlar verebilir. Çünkü -Kur'ân-ı Kerimin ifadesiyle insanlar zayıf yaratılmıştır. (Nisâ/28) Yasama, yürütme ve yargının sağlıklı yürüdüğü demokratik parlamenter sistemlerde tartışma ve uzlaşma esas olduğu için en azından "beka sorunu" yaratacak yanlışlar yapılmaz.
Demokratik rejimin temelinde uzlaşma yatmaktadır ve bu uygulanmalıdır.
+++