Ortadoğu'nun gizli planı... 1982'de yazıldı, bugün gerçek oluyor!
Emre Yılman
1982’de İsrailli stratejist Oded Yinon’un kaleme aldığı meşhur makale, tarihe “Yinon Planı” olarak geçti. Bu plana göre Orta Doğu’daki büyük, merkezi devletler; etnik ve mezhepsel fay hatları üzerinden bölünmeliydi. Özellikle Suriye ve Irak parçalanmaya aday gösterilirken, Türkiye ve İran da potansiyel hedefler arasında yer alıyordu. Çünkü bu iki ülke, güçlü orduları ve kalabalık nüfuslarıyla bölgesel dengede belirleyici aktörlerdi.
Bugün bakıldığında Yinon’un öngördüğü senaryoların bazıları sahada gerçekleşmiş durumda. Suriye fiilen bölünmüş, Irak’ın kuzeyinde Barzani eliyle bir Kürt devleti kurulma sürecine sokulmuş durumda. Bu adım, yalnızca Irak ve Suriye ile sınırlı değil; Türkiye’nin güneydoğusunu da içine alan bir projeye dönüştürülmek isteniyor. Türkiye’ye dayatılan anayasa değişiklikleri, merkezi yönetim ile yerel yönetim arasına çatlak koymayı ve seçimle gelen yerel yönetimleri dışarıya bağlamayı amaçlıyor. Nihai hedef ise çok daha büyük: Arz-ı Mevud, yani Büyük İsrail.
MESELE YALNIZCA TOPRAK DEĞİL...
Bu noktada dikkat çeken bir başka unsur da su kaynakları. Fırat ve Dicle üzerinde kurulacak bir Kürt devleti, Türkiye ve Suriye’nin suya erişimini kontrol altına alacak, Ortadoğu’da büyüyen su krizinde İsrail’in elini güçlendirecekti. Yani mesele yalnızca toprak değil, aynı zamanda su üzerinden kurulan jeopolitik hâkimiyeti de içeriyordu.
Yinon’un planında her ne kadar Türkiye ve İran için açık bir bölüm olmasa da, etnik ve mezhepsel fay hatlarını parçalama stratejisinin bu iki ülkeye de uyarlanabileceğini açıkça gösteriyor. Nitekim Kürt meselesi, Alevi-Sünni ayrışmaları, yabancı nüfus dengeleri bu senaryoya malzeme yapılmak isteniyor. Dahası, planlanan Kürt devletinde Alevi Kürtlerin dışarıda bırakılması, mezhepsel ayrışmanın ne kadar bilinçli kullanıldığını gösteriyor.
NETANYAHU'NUN KEHANET SAPLANTISI
Bütün bu gelişmeler yaşanırken İsrail’in iç siyasetinde de çok daha radikal bir ideolojik zemin hâkim durumda. Netanyahu’nun “Gazze Kasabı” olarak bilinen köktenci politikaları, “80 Yıl Kehaneti” adı verilen dogmaya dayanıyor. Yahudi tarihinde hiçbir devletin 80 yıldan fazla yaşamaması, radikal Siyonistlerce “lanet” olarak kabul ediliyor. Netanyahu ise İsrail’in yıkılmaması için hukuksuzlukları, işgalleri ve katliamları meşru görüyor.
Netanyahu’nun dilinden düşürmediği iki kehanet var: İlki, İsrail’in 80. yılında yıkılacağı korkusu. İkincisi ise Yeşaya kitabına dayandırılan “Nil’den Fırat’a” uzanan Büyük İsrail vizyonu. Bir yandan Amalekliler üzerinden Gazzelilere ölüm fetvaları verilirken, diğer yandan Arz-ı Mevud hayali uğruna bölge kana bulanmaya devam ediyor.
2028'DE DAHA KÖTÜ SENARYOLAR BİZİ BEKLİYOR!
Bugün Ortadoğu’da gördüğümüz parçalanma senaryoları, su krizleri ve derinleşen etnik fay hatları; hem 1982’de Yinon’un çizdiği planın izlerini, hem de Netanyahu’nun teokratik kehanet saplantılarının yansımalarını taşıyor. İsrail açısından 2028, yani sekseninci yıl yaklaştıkça, içerideki radikal söylemlerin daha da güç kazanacağı anlaşılıyor. Bu ise yalnızca devletlerin sınırlarını değil, bölgenin su kaynaklarını ve güvenlik dengelerini de altüst edecek yeni bir krizin kapıda olduğunu bizlere gösteriyor.