Faruk Gökbulut (Kul Kozâkî)

'Söz Yaşlarım' Akarsa...

Faruk Gökbulut (Kul Kozâkî)

"Şâir odur ki, şiâr ve şuur sâhibidir." diyerek yazıma giriş yapsam, gelecek ilk sorunun ne olacağını gâyet iyi tahmin edebiliyorum. Bu sebeple sizi hiç yormadan ben izâhını yapayım.

Şiâr: Pek çok anlamı olmakla birlikte temel olarak bir şeyi diğerlerinden ayırıcı özellik, nişan; prensip, düstur; âdet, usûl gibi mânâlara gelse de en kapsamlı açıklaması şu şekildedir: "Bir kimse veya topluluğun amaç, ilke ve ülküsünü ifâde eden kısa deyiş, düstur, motto."

Bundan mütevellid ben Kul Kozâkî derim ki; "Nazım yolunu edeple yürümektir şiârımız;
Bundan zerre miskâl olmadı hiç kârımız!.."

Bir diğer ifâde ise, şuur. Şâirin üzerine geçirdiği en güzel libas: Şuur. O da şu mânâları ihtiva etmektedir. İdrak ve kavrayış. Yani bir şeyi tam mânâsıyle anlamak, kavramak, idrak etmek ve bilincine varmak melekesi. Daha kapsayıcı ifâde şekli ise; insanın kendini bilmesi ve içinde yaşadığı zamandan ve mekândan haberdar olabilmesi bilincidir.

Bütün bu izahat şunun için efendim. Şâir öncelikle "insanların kendini bilmesi ve içinde yaşadığı zamandan ve mekândan haberdar olması için duygularını ne yönde kullanacakları konusunda deniz feneri olabilme salâhiyetine sahip olmalıdır."
Hâsılı, insanlar ya ağlar ya da gülerler. İşte bu noktada şâir devreye girer ve duyguları ifade etmek konusunda "kelâmın sarraflığını" yapar. Demem o ki, en süslü kelimeler ile gülerken gönüllerde "Söz Gülleri" açtırır ya da en içli kelimeler ile ağlarken "Söz Yaşları" saçtırır.

Bundan sebep yazımın başlığını "Söz Yaşlarım" olarak koydum ve çok kısa bir zaman sonra elinizde olacak olan son kitabımın ismini de bu şekilde ifâde ettim. Çünkü pek çok kerre tekrar ettiğim gibi şâirler kelimelerle güler, kelimelerle ağlar...

Kitabıma giren birkaç şiir ile devam edelim efendim. Siz de söz yaşlarıma tanıklık edin.

"BEN DE DERTLER SIRA SIRA DİZİLİ

Bende dertler sıra sıra dizili;
Tuz bilip yarama bastıklarım var!
Âşikâr olmamış sevdâlar gizli;
Gönül duvarıma astıklarım var!..

Doldur kadehimi ey sâki doldur;
Gönül zâten sarhoş, içmeden çıldır!
Bitmedi yalnızlık bilmem kaç yıldır;
Sırrımın sırdaşı yastıklarım var!.."

"KÜSERSEN BAHAR KÜSER!..

Küsersen bahar küser, tüm mevsimler darılır;
Kuşatır hasret beni, dört bir yandan sarılır!
Dayanamaz yüreğim tam ortadan yarılır;

Hiç mi özlemedin sen, hiç tahammülün yok mu?
Bana duyduğun öfken, küsecek kadar çok mu?

Saatler bile dargın, seneler küstü bana;
Acımadı takvimler hesabı kesti bana!..
Hasret denen fırtına delice esti bana;

Hiç mi özlemedin sen, hiç tahammülün yok mu?
Bana duyduğun öfken, küsecek kadar çok mu?"

Yukarıdaki iki şiirde âşık yüreğim "Söz Yaşlarımı" dökmüş dökmesine de bir de sevgiliye kim olduğunu sormuş.

"NE’MSİN?

Kimsesizlik yurdunda, sen kî cümle âlemsin 
Susturulduğum demde, çığlık çığlığa nâlemsin

Adına sevdâ denen kara tenli kölemsin 
Kimi gün özlemimsin kimi gün de elemsin

Kâh sırlı semah için toplandığımız Cemsin 
Kâh cürmümü yıkayan gözlerimdeki nemsin

Üç yüz altmış beş günüm, koskoca bir senemsin 
Gün batımına benzer, kızıl renkli sînemsin

Dudakların bâdedir, misk kokulu gül femsin 
Ayazın vurduğu gün, sıcak çayımda demsin

Ay suya düştüğünde, renk cümbüşü hâlemsin 
Kederimi sırtlayan mahzun bir şelâlemsin

Dudakların aşk kâsem, gözlerin makberimdir 
Firâkımız bitecek, elbet Allah Kerimdir

Şu hoyrat, laf anlamaz, kalbe vurduğum gemsin 
“Daha fazla söyletme, sen söyle cânım NE'msin?”

04 OCAK 2025 / SAAT: 01.32 / MERSİN

Yazarın Diğer Yazıları