EĞİTİMDE MATERYALİST ZİHNİYET NASIL DEĞİŞİR
Kerim Toslak
Batıda başlayan rönesans, reform ve sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan gelişmeleri besleyen, materyalizm, pozitivizm, rasyonalizm v.b felsefi akımlardır. kökleri ilk çağ Yunan felsefesine kadar uzanıyordu. Örneğin Materyalizmin kurucu ve ilk temsilcileri Anaksogaras, Demokritos, pozitivizmin kurucuları ve ilk temsilcileri Parmenides, öğrencisi Elalı Zenon, Platon, Aristotales kurucuları ve ilk temsilcileri gibi filozoflar olarak karşımıza çıkar.
Bu felsefi akımlar orta çağda Batıdaki sefalet ve karanlığın kaynağı olan kilise baskısını kırdı. Çünkü Hz. İsa (as) vasıtasıyla insanlığa Allah'ın (cc) gönderdiği din, Papaz Aziz Pavlus tarafından değiştirilmiş, vahyin toplandığı incil'in aslı kaybolmuş, kilise vasıtasıyla bir sürü dinin orjinalinde olmayan ritüel ve uygulamalar Hristiyanlıgın temel kuralları haline getirilmiş, haramlar helal kılınmıştır. Kilise yetkilileri dini istismar ederek dini bir sömürü aracı olarak kullanmışlardır. Yukarıda ifade ettiğim gibi Reform ve Rönesans hareketleri kilisenin etkisini sınırlayıp, siyasi ve sosyal hayat üzerindeki otoritesini ortadan kaldırdı. Tabir caiz ise haddini bildirdi.
Elbette bu kolay olmadı. Ciddi sosyal ve siyasal çalkantılar ve olaylar yaşandı. Geçen yüz yıllarda Batıdaki dine karşı ortaya çıkan tepkilerin köklerinde Orta çağ'da kilisenin sosyal ve siyasal anlamda topluma dayattığı din anlayışı ve insanlığı sömürmek için dini kullanmış olmaları yatar. Günümüzde bile etkisini sürdüren komünizmin kurucusu Materyalist Filozof Karl Marx "din afyondur" sözünü kendisinin ve Batı toplumunun muhatap olduğu Kiliseninin dini için kullanmıştır. Elbette materyalist anlayış İslam'ı da içine katarak bütün dinleri içine alacak şekilde genişleterek kullanmıştır bu görüşü. Nietzsche "tanrı öldü" derken, aslında öldürdüğü Kilise'nin gökten indirip oluşturdukları Hz. İsa (as) tasavvurunda somutlaştırıp insanlaştırdığı tanrıdır. Bunlar aslında Batı insanının sadece Hristiyanlığa karşı mesafeli durmasını değil, İslam'la buluşmasının da önündeki en büyük engel olmuştur.
Önceleri halkı sömürmek için kilisenin kullandığı dini, materyalizmin başka bir pratiği olan sömürgeci kapitalizim, misyonerler vasıtasıyla kullanarak insanlığı sömürmeye devam etmiştir. Sömürgeleştirdiği ülkeleri Misyonerler vasıtasıyla Hristiyanlaştırarak uyutmakta kullanmışlardır. Kenya Eski Devlet Başkanı Jomo Kenyatta; “Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda İncil bizim elimizde, topraklarımız ise beyazların elindeydi.” diyor.
Bizim Batılılaşma sevdamız XIII yüzlyıla kadar uzanır. Batılılaşmak yerine Batının ilim ve tekneolojisinden yararlanarak evrenselden kopmadan, kendimizden de bir şeyler katarak, köklerimizi ve geldiğimiz yeri unutmadan kendimizi yenilemeyi beceremedik. İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif gibi, bir elin parmakları sayısını bile bulmayan dönemin aydın ve mütefekkirinin çırpınışları pek işe yaramadı. Cumhuriyeti kuran kadrolar devrin modasına uyarak Materyalizim ve pozitivizmin sert rüzgarlarının savurduğu yöne doğru istikamet kıldılar. O dönemde temelleri atılan Eğitim sistemimizin de istikameti buna göre şekillendi. Dine bakış ve yaklaşım da batıdan ithal materyalist ve pozitivist anlayışa göre şekillendi.
Bu sistemin değişmesi müfredat değişikliği ile falan mümkün değildir. Eğitim sisteminin uygulayıcıları olacak öğretmenlerin inançlı olması gerek.Yoksa pozitivist ve materyalist anlayışın doğal sonucu olan, ateist bir zihniyetle yetiştirilen öğretmenlerin çok olduğu bir sistemde bu mümkün olmaz. Bu paradoks nasıl aşılır? Acaba öğretmen akademileri bir çözüm olur mu? Bilmiyorum.
Selçuklu/ Konya