Güvenilir (El-Emin) Olunmazsa İnandırıcılık Olmaz!
Kerim Toslak
Topluma öncülük ve önderlik edeceklerin üzerlerinde bulundurmaları gereken en önemli vasıf güvenilir olmalarıdır. Bu durum elbette söz ve davranışlarıyla ortaya çıkar muhatapları nezdinde de inandırıcılık olarak karşılık bulur.
Peygamberlerin en önemli vasıflarından birisi güvenilir (el Emin) olmaktır. Onlar bu özellikleri ile gönderildikleri toplumlara güven vermişler ve muhatapları nezdinde inandırıcı olmuşlardır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (sav) karşı mücadele stratejisi belirleyen Mekkeli müşrikler, toplumu O'nun davetinden uzak tutmak, O'nun toplumu etkilemesini önlemek için çeşitli yollara başvurmuşlardır. Aleyhinde başlatacakları iftira kampanyası hakkında görüşürken onun güvenilirliği konusunu asla tartışma konusu yapmamışlardır. O daha peygamber olmadan önce içinde yaşadığı toplumda Muhammedül-Emin yani Güvenilir Muhammed olarak anlıyordu. O'nun için kahin dediler, mecnun dediler, babayı oğulu bir birine düşüren bölücü dediler, ileri geri bir takım iftiralarla O'nun davetini engelleyip, mesajına kitlelerin kulak vermemesi için yollar aradılar, ancak tutmayacağını bildikleri için O'na asla güvenilmez, yalancı, sahtekâr birisi diyemediler. Çünkü içinde yaşadığı toplum O'na yapıştırılmak istenen böyle bir iftirayı asla kabullenmezdi. Çünkü O kırk yaşına gelinceye kadar toplumda öyle bir hayat yaşadı ki herkesi güvenilirliği, dürüstlüğü konusunda ikna etmişti. Muhatapları nezdinde inandırıcılık sorun yoktu. Ondan dolayı itibarsızlaştırıcı bir takım iftiralar işe yaramayınca tehdit ve şiddet yolunu başvuruyorlardı.
Siyasetten ticarete, eğitimden spora, adaletten diyanette ... içinde yaşadığımız toplumun her kesiminde bir güven problemi yaşanmaktadır. Bunun sonucu olarak her alanda, toplumun önüne düşen ya da görevli olan bir takım sorumluların yaptıkları icraatlarına toplumu inandırma ve ikna etmede sorunları yaşadıklarını görüyoruz.
Burada temel sorun; örnek ve model olarak gördüğümüz Allah Resulü 'nü (sav) örnek almak gibi bir derdimiz yok. Fırsatçılık ilkesizliği (Oportunizm) her şeyin önüne geçiyor. İnançlarımızı ve değerlerimizi bir kenara bırakıp, güven ve dürüstlük gibi hasletleri sonra yerine koyabileceğimizi düşünerek, yakaladığımız fırsatı değerlendirmeye bakıyoruz. İşimize geldiğinde siyasette, hukukta, ticarette v.b her alanda işimize yarıyorsa, çıkarımız söz konusuysa yamuluyoruz. Menfaatçilik (pragmatizim) ilkesizliğimiz devreye giriyor.
İstisnasız toplumumuzun genel yapısı böyle. Sağcısı, solcusu, dindarı, seküleri, inançlısı, inançsızı, A partilisi B partilisi fark etmiyor.
İnanç ve ilkelerine sadık şekilde davranıp, dürüstçe yaşama azmi ve kararlılığındaki insanlarımıza çok fazla fırsat tanımıyoruz. Hatta onlara enayi veya salak muamelesi yapıyoruz. Örneğin; işe girmek için kendisine torpil yapacak birisinin böyle bir teklifini reddeden kişinin bu hareketi, takdir edilecek yerde, çoğu zaman alay konusu yapılır. Zaten sayıları oldukça az olan bu tür insanlar toplumun genel karakterini değiştirme gücüne de sahip olamıyor. Herkes "su akarken testisini doldurmanın" doğruluğuna inanmış.
Güven denilen şey bir defa zedelenirse asla telafisi olmaz. Yalancı çobanın hikayesinde olduğu gibi kişi birkaç kez yalan söyleyerek insanları istismar ederse, inandırıcılığını kaybeder, cezasını da büyük ölçüde kendisi çeker. Siyasette, ticarette, adalette, yani her alanda güven önemli. Herkes güvenilirliği oranında muhatap oldukları kitle nezdinde inandırıcı olurlar. İnandırıcı ve ikna edici olanlar, başarılı olurlar. Güven ve inandırıcılık sorunu olmayan toplumlar ekonomisiyle, eğitimiyle, adaletiyle, siyasetiyle vb her alanda gelişmiş toplum olurlar.
Selçuklu/Konya