Prof. Dr. Abdurrahman KUTLU            (Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü)

Aidiyet duygusu

Prof. Dr. Abdurrahman KUTLU (Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü)

Aidiyet; kişinin yaşadığı ülkeye, topluma, yaptığı işe ve çalıştığı iş yerine kendini bağlı hissetmesi, bunlarla yakın temas kurabilmesidir.

Aidiyet duygusu devlet ve millet kavramlarında çok önemlidir. Bu kavramlarla ilgili aidiyet, farklı etnik kimliklerde de olsa, ortak yaşama kültürü içinde, kederde, kıvançta birlik içinde olmayı ve bayrağı altında yaşadığı devletin, içinde bulunduğu milletin menfaatlerini koruyup kollamayı ifade eder. 

Aidiyet duygusu, bir milletin fertlerini birbirine bağlayan harçtır aynı zamanda. Bu harç ortak kültürel zeminde karılır ve ortak ülkülerle uzun yıllar içerisinde sağlamlaşır. Devletin devamlılığı için gerekli olan bu harcın aşındırılmadan devam ettirilmesi, daha da güçlendirilmesi devletin uyguladığı politikalarla yakından ilgilidir.

Aidiyet duygusu Türk Milletinin tarihten gelen karakter yapısı, bayrak ve vatan sevgisi başta olmak üzere milli kültürel değerleri üzerinde şekillenir. Bunlar çocukluk çağından itibaren, ailede, okulda, toplumda, medya organlarında geliştirilir ve buna “Milli Şuur” denir.

Anadolu her zaman Kırım’dan, Balkanlar’dan, Kafkasya’dan zorda kalanların sığınağı olmuştur. Bu coğrafyalardan göçlerle gelenlerin çoğunluğunun Türk asıllı olmaları sebebiyle,  aidiyet duygusunda bir sıkıntı çekmemişlerdir. 

Türk Milleti her zaman farklı etnik yapıdaki ve farklı kültürlere sahip milletlerle/toplumlarla ortak yaşama kültürüne sahip olmuştur. Bunların en büyük örneği, bir insanlık medeniyeti olarak kabul edilebilecek Osmanlı İmparatorluğu’dur. Türk Milletinin karakterinde ve genlerinde ırkçılık yoktur. Türk Milleti kendisi soykırımlara uğramış, ancak kendisi soykırım yapmamış, fethettiği ülkelerde böyle bir niyeti de olmamıştır. Tarihi belgelerde bunun aksi gösterilemez.

Türk Milleti, Osmanlı Devletinde kurucu unsur olmasına rağmen, en çok mağdur olan kendisi olmuştur. Öbür milletler çekinmeden kimliklerini ifade ederken, azınlıklar alınmasınlar diye kendi kimliğini bile ifade etmekten çekinmiştir. Azınlıklar askerlik yapmaz, dış işleri, mali işler başta olmak üzere devlette önemli makamlarda görev yaparken askerlik Türklere kalmıştır. Azınlıklar sanatla, ticaretle zengin olurken, Türklere çiftçilik yapmak kalmıştır.

Osmanlı Devleti bir Türk Devleti olmasına rağmen, devlet idaresi özellikle imparatorluk yapısına ulaştıktan sonra (15.yyıldan itibaren) çoğunlukla devşirmelerin ve azınlıkların idaresinde yürümüştür demek yanlış olmaz.

Çok milletli, çeşitli dillerin ve inançların olduğu Osmanlı İmparatorluğun küllerinden,  yeni bir Türk Devleti’nin doğması, her şeyi ile yeni bir ulus devletinin inşasına mecbur kalınmıştır. Bu ulus devlet kurulurken hiçbir farklı unsuru (etnik yapıyı ) yok sayma, ötekileştirme gibi basitliklere hiç tenezzül edilmemiştir.

Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Devletleri zincirine yeni bir halka eklenip, çağa uygun yeni ulus devlet kurulurken Büyük Atatürk, yüzyıllarca mağduriyet yaşayan, kendi kimliğini bile unutma noktasına gelen Türk Milletine kendi kimliğini, tarihten gelen özelliklerini hatırlatmaya büyük çaba harcamıştır.  

Birçok konuşmasına “Büyük Türk Milleti” diye başlamasının, “Türk Milleti zekidir, Türk Milleti çalışkandır”,  “Ne Mutlu Türküm Diyene”, “Bir Türk Dünyaya bedeldir” “Türk Güven, Övün, Çalış” gibi sözleri defalarca söylemesinin sebebi budur. Bu amaçla Türk Dil Kurumu’nu, Türk Tarih Kurumu’nu kurmuştur.

Bu ifadelerin hiçbirinde başka etnik yapıya mensup olanların aşağılanması, ötekileştirilmesi gibi bir düşünce olmamıştır. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde kimsenin soyunu inkâr etmesi istenmez. İsteyen diğer bazı devletlerde olduğu gibi, ben falan asıllı, Türküm veya Türk vatandaşıyım diyebilir.

Önemli olan çatısı altında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine samimi aidiyet duygusu ile bağlı olmasıdır. Cumhuriyetin başlangıç yıllarında, vatandaşlarda aidiyet duygusunun gelişmesine büyük ehemmiyet verilmiştir. 

Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde,  vatandaşları arasında hiç bir ayırım yapmadan her alanda fırsat eşitliği ve kanun önünde eşitlik vardır. Cumhuriyetin 100 yıllık geçmişi bunun açık delilidir.

Büyük Atatürk’ün başlangıçta yaptığı “Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Anadolu halkına Türk Milleti denir” tanımlaması milletimizin hiç ayırım yapmadan bir ve beraber olduğunu en iyi şekilde ifade eder ve devletimizin omurgasını teşkil eder. Özellikle dışarıdan üflenen Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığının esas amacı bu yapıyı bozmak ve ülkede istikrarsızlık yaratmaktır.

PKK terör örgütü kurucusu Abdullah Öcalan tutuklanıp ülkeye getirildiği zaman “Devletime hizmet etmek istiyorum, anam Türk” demişti. Anam Türk demesine gerek yoktu. Kurduğu terör örgütünü feshederek ülkeye hizmet edebilirdi. Yalnız son zamanlarda yaşananlardan Öcalan istese de o zaman PKK’yı tam olarak feshedemeyeceği görüldü. Bölgesel bir enstrüman haline gelen PKK’nın PYD adını alan Suriye kolu, ABD’nin kendisine müttefik ilan ettiği ve önemli bir bütçe ayırdığı bir konumdadır şimdi.

Hiçbir terör örgütü arkasında destekleyenleri olmadan uzun ömürlü olamaz. İngiltere ve İspanya’nın ülkelerindeki terörü bitirmelerindeki başarı, ülkelerindeki terör örgütlerinin arkalarında destekleyenlerin olmaması, olanların da terör örgütü ile bağlarını kesmeyi başarmalarıdır. Türkiye PKK terör örgütü ile arkasında destekleyen güçlerle bağını kesmeyi başaramadı ve terör örgütü devletle 50 yıl asimetrik savaş yaparak Türk, Kürt demeden kan dökmeye, canlara kıymaya devam etti.

Büyük Atatürk devletimizin kuruluşunun başlangıcında ifade ettiği “TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ KURAN ANADOLU HALKINA TÜRK MİLLETİ DENİR” tanımlaması, Cumhuriyetimizin temelinde yer alan birleştirici unsurdur. Halkımızın hiç ayırım yapmadan, bütününü kucaklayan ve şemsiyesi altında toplayan bu önemli ifade, umarız yeni Anayasa çalışmalarında KİLİT TAŞI olarak değerlendirilen, vazgeçilmezler arasında yer alır.

Yazarın Diğer Yazıları