BELİRSİZLİKLER
Prof. Dr. Abdurrahman KUTLU (Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü)
Terörsüz Türkiye süreci de, Suriye’nin geleceği de belirsizlikler üzerinde ilerliyor. Çeşitli senaryoların konuşulduğu bugünlerde, birbirleri ile yakından ilişkili bu iki konunun bizim açımızdan en önemli yönlerinden biri PKK, diğeri de Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunarak, üniter bir devlet olup olmayacağıdır.
1. Dünya Savaşı’nda elimizden alınan o topraklar, demiryolu ile, dağların tepelerinden emperyalistlerin askeri uzmanlarınca çizilen sınırlar, iki tarafta kalan halkı birbirinden ayıramamış, unutturamamıştır.
Sınırın ötesinde kalan Türklerin de, Kürtlerin de yönü her zaman Türkiye olmuştur. Misakı Milli sınırları içinde olan İngiliz işgalindeki Musul Vilayeti’ni, Lozan görüşmelerinde geri almak için İsmet Paşa’nın plebisite gidilmesi (halkın hangi devleti istemesi oylaması, referandum) teklifine konferans başkanı İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curson kabul etmemişti. Bölgenin demografik ve sosyolojik yapısını iyi bilen Lord Curson, Türkler ve Kürtlerin birlikte Türkiye tarafında olacaklarını çok iyi bildiğine şüphe yoktur. Çünkü aynı Lord Curson, Ege Adaları’ndaki nüfusun çoğunluğunun Rum olduğunu gerekçe göstererek, Adaları bize vermemişti.
Şimdi ABD’nin ve İsrail’in başını çektiği emperyal güçler, çeşitli emperyal projeleri Ortadoğu coğrafyası ile yakından ilgilenmekteler. Projelerini gerçekleştirmek için her türlü insanlık dışı yollara başvurmaktan çekinmemektedirler.
Son 30 yıl içinde Ortadoğu coğrafyasında bunların eliyle çıkarılan iç savaşlarda ve kargaşalarda 15 milyonun üzerinde insan hayatını kaybetmiş ve 20 milyonun üzerinde insan evlerini-yurtlarını terketmiş, denizlerde boğulmuştur.
900 km sınırımız olan Suriye’de olup, biten her şey Türkiye’yi yakından ilgilendirir. Özellikle bu günlerde, ABD’nin kendisine müttefik ilan edip, binlerce tır dolusu savaş malzemesiyle güneyimizde bir terör devleti kurmak amacıyla desteklediği PKK’nın Suriye uzantısının (SDG) geleceği belirsizliğini korumaktadır. SDG’nin Suriye Yönetimi ile sıkı bir pazarlık içinde olduğu anlaşılıyor.
SDG, Suriye’nin en verimli topraklarında konuşlanmış durumdadır ve zengin petrol kaynaklarını kontrol etmektedir. ABD’nin SDG aracılığı ile Suriye’nin petrol kaynaklarına çöktüğünü tahmin etmek zor değildir.
“ABD’nin arabuluculuğunda yeniden hız kazanan Şam–Suriye Demokratik Güçleri (SDG) görüşmelerinde, Suriye yönetiminin sunduğu entegrasyon teklifinin ayrıntıları kulislere yansımaya başladı. Yıl sonunda süresi dolacak 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde masada; SDG’nin ordu tümenleri halinde Suriye ordusuna entegrasyonu, Asayiş ve YPJ’nin İçişleri Bakanlığı’na bağlanması, Kürtçeye ulusal dil statüsü tanınması ve Kürtlerin devlet kurumlarında temsili gibi başlıklar bulunuyor.” Karar gazetesi, 13 Aralık 2025.
Suriye ile ilgili görüşmelerde dikkat çeken en önemli husus; Suriye’de herkesin adı var, herkesin geleceğinin ne olacağı, yeni kurulan devlette özellikle Kürtlerin statülerinin ne olacağında hassasiyet gösterilirken, Türkmenlerden bahseden yok.
Suriye, birçok Türk devletinin egemenliğinde kalmış topraklar olması sebebiyle, tarihte Türk Bölgesi olarak anılmıştır.
Bir denge hükümeti kuran Ahmet Şara, kabinede hiçbir Türkmen’e yer vermemiştir. Halbuki Suriye’de Arap nüfustan sonra, ikinci sırada gelen TÜRKMEN nüfustur. Türkmenler de Hafız Esad ve Başer Esad dönemlerinde katliamlara uğramış, birçok sıkıntılara maruz kalmışlardı.
Suriye’nin huzur içinde, istikrarlı bir devlet olmasında Türkmenlere ihtiyacı olduğu tartışmasız bir gerçek.
Çok gecikmeden bu gerçeğin Suriye yönetimi tarafından görülmesini temenni ederiz.