DEVLETİMİZİN KURULUŞUNDAKİ TEMEL ÖZELLİKLER
Prof. Dr. Abdurrahman KUTLU (Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü)
Başkenti Ankara olan, resmi dili Türkçe olan, bayrağı ay-yıldızlı albayrak olan, her yurttaşın eşit vatandaşlık hakkına ve fırsat eşitliğine sahip olduğu, sadece din ve devlet işlerinin ayrı olmadığı, aynı zamanda din, inanç ve vicdan özgürlüğünün olduğu laiklik esaslarında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Devletleri zincirinde yer alan bir halkadır ve boyunlarında haklarında verilmiş ölüm fetvaları, idam fermanları taşıyanlar tarafından kurulmuştur.
Büyük Atatürk, Samsun’a çıkıp Milli Mücadeleyi başlatmasaydı; üzerinde yaşadığımız topraklarda bugün Türk Milleti yoktu ve ülkemiz Padişah-Halife’nin işgalcilerle yaptığı Sevr Antlaşması ile (10 Ağustos 1920) ülkemiz paylaşılmış, Doğuda bir Ermeni Devleti, Güneydoğuda bir Kürt Devleti kurulmuş olacaktı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, çeşitli engellemeler ve zorluklar geçilerek, harplerden yorgun ve yoksul düşmüş bir milletin azim- kararlılık ve vatan sevgisi ile kurulmuştur.
Osmanlı Devleti Atatürk ve arkadaşları tarafından yıkılmamıştır. Cumhuriyeti kuran kadro bir ihtilal kadrosu değildir. Atatürk ve onun gibi düşünen birçok arkadaşı devletin kötü gidişine engel olmaya çalışmışlarsa da, başarılı olamamışlardır. Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşında yıkılmıştır. Savaşın sonunda savaşın galip devletleri ile yapılan Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) Osmanlı Devleti için her alanda bir teslimiyet Antlaşması olmuş ve çok geçmeden ülkemiz dört bir taraftan işgal edilmeye başlamıştır.
Atatürk işgalcilere karşı milleti ayağa kaldırmış, Amasya, Erzurum ve Sivas Kongrelerinden sonra, “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR”ilkesi ile Ankara’da 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM’ni kurmuş ve Milli Mücadele’nin her safhası bu meclis tarafından yürütülmüştür. Bu meclis yaptığı başarılı çalışmalarla, çok geçmeden içeriye ve dışarıya karşı devletin İstanbul’dan Ankara’ya taşındığını göstermiştir.
Her alanda TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ kuran da bu meclistir. Bu olanlar şüphesiz, bütün sorumlukları üzerine alarak cesaretle yürüyen Mustafa Kemal Atatürk’ün başarısıdır. O, bu başarıları hiçbir zaman kendine maletmemiş, her zaman başarıların Türk Milletine ve bağrından çıkardığı Kahraman Ordusuna ait olduğunu söylemiştir.
Büyük Atatürk’ün devletin kuruluşunda yaptığı, bugünlere ve geleceğimize ışık tutan en önemli tanımlarından biri, “TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ KURAN TÜRKİYE HALKINA TÜRK MİLLETİ DENİR” tanımıdır. Atatürk, bu sözü ile kimsenin soyuna, sopuna, inancına, mezhebine bakmadan herkesi bağrına basmış, bu topraklarda yeni kurulan devlette, hoşgörü esasında farklılıklarımızla beraber, huzur içinde bir arada yaşamanın temellerini atmıştır. Özellikle kadın hakları konusunda çağının ilerisinde bir anlayışla kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk’ün vizyonunun ve kadına olan saygısının bir göstergesidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hiç bir ayrıcalık yapmadan bütün vatandaşlarına eşit muamele etmiştir. Haksızlığa ve hukuksuzluğa uğradıysa, Türk de uğramış, Kürt de uğramış ve diğer kökenden vatandaşlarımız da uğramıştır. Hiçbir dönemde de Kürt meselisi diye bir meselemiz olmamıştır. Devlet idarecilerimiz de hep böyle ifade etmişlerdir.
Milli Mücadele yıllarında ve Yeni Devlet kurulurken sınırlarımız içinde kalan Kürt halkı, Batılı emperyalistlerin çok uğraşmalarına rağmen Türk Milletinden ayrılmak istememiştir. Bu isteklerini bir çok Kürt aşiret reisleri, Lozan görüşmeleri devam ederken Türk Heyetine ve yabancı heyetlere bildirmişlerdir. Azınlık statüsünde de kabul edilmelerini istememişlerdir. Bu sebeple Lozan görüşmelerinde, yeni kurulacak devlette sadece Rumlar ve Ermeniler azınlık olarak kabul edilmiştir.
Bir emperyal proje olan ve sürekli çeşitli şekillerde Amerika, Avrupa ülkeleri ve Rusya tarafından desteklenmiş, acımasız bir terör örgütü olan PKK, 40 yıl kanlı bir terör estirmesine rağmen Kürt halkını Türk halkından ayırmayı başaramamıştır. Bu sebeple ne PKK, ne İmralı, ne de Kandil Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi olamaz. Bu önemli gerçeğin, özellikle terör örgütünün bertaraf edilmeye çalışıldığı süreçte halkımızın görüşünün de böyle olduğu düşünülmelidir.
Kuruluşunun ikinci yüzyılının başlarında olan devletimizin, “Terörsüz Türkiye Süreci’nin” yürütüldüğü bu günlerde, devletimizin kuruluştaki temel esaslarının ve özelliklerinin, her yönü ile herkesin iyi bilmesi gerekir. Aksi halde dışardan üflenen, içerde taraftar bulan ilkel bir etnik ırkçılık ve kindarlık-intikam-bağnazlık-bilgisizlik-maksatlı niyetler zemininde gelişen, birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalışan Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının ekmeklerine yağ sürülmüş olur.