Prof. Dr. Abdurrahman KUTLU            (Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü)

Karanlık, belirsiz ve tehlikeli yıllar

Prof. Dr. Abdurrahman KUTLU (Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü)

Devletimiz, karanlıkların, belirsizliklerin ve ümitsizliklerin hakim olduğu bir ortamın sonunda, Türk Milleti için kurulmuş çeşitli tuzakları bozarak kurulmuştur.

Osmanlı’dan sonra, 4-5 asır hakimiyeti altında olan Ortadoğu ve Balkanlar’da monarşi ve krallıklar kurulurken, Büyük Atatürk’ün “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” diyerek yola çıkıp bir halk idaresi olan Cumhuriyeti kurmasının sebeplerinin ve inceliklerinin iyi anlaşılması gerekir.

Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere, Fransa, İtalya’nın baş rolde olduğu galip devletler, mağlup olan Almanya, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan’la ayrı ayrı Ateşkes ve Barış Antlaşmaları yapmışlardır. Bu Antlaşmaların en ağırlarını (Mondros ve Sevr) Osmanlı ile yapmışlardır.

30 Ekim 1918’de İngiltere ile yapılan 24 maddelik Mondros Ateşkes Antlaşması bir teslimiyet niteliğinde olmuş, Osmanlı Devleti’ne sadece askeri bakımdan değil, siyasi, ticari, ekonomi alanlarında da kısıtlama getirmiştir. Bu Antlaşma ile galip devletler ülkede gerekli gördükleri yerleri işgal etme hakkı elde etmişlerdir. Mondros Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin fiilen sona erdiği kabul edilir.

Mustafa Kemal Paşa, ağır şartları olan bu Antlaşmayı kabullenememiş, İstanbul Hükümetine “Bulgaristan daha iyi şartlarda bir ateşkes sözleşmesi yaptı” diyerek itirazını bildirmiştir.

Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra çok geçmeden İstanbul (Payitaht) başta olmak üzere, işgalciler birbirleri ile yarışırcasına ülkemizi dört bir taraftan işgal etmeye başlamışlardır.

Yunanlılar 15 Mayıs 1919’de İzmir’e çıktılar. Ayvalık, Akhisar, Salihli, Aydın hattında bekledikten sonra 1920’de Bursa-Uşak hattında ilerlemişlerdi. 

Osmanlı ordusu terhis edildiği için, Yunanlıların bu ilerleyişlerine “dur” diyecek bir ordu yoktu. Bu ortamda Yunanlıları dost kuvvetler olarak niteleyen, fetvalar çıkaran Şeyhülislamlar bile vardı.

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının kararı ile 1920’de Kuvay-ı Milliye Güçlerinden oluşan TBMM DÜZENLİ ORDUSU kurulmuştur. 

Yunan ordusunun Bursa- Eskişehir hattındaki taarruzları, yeni kurulan TBMM ordusu ile İnönü Savaşları ile iki defa durdurulmuştur (Ocak, Mart 1921).

İnönü Savaşları’nda Yunanlıların yenilgileri üzerine, Yunanlıları Anadolu’ya gönderenler Londra Konferansını toplamışlardı. 7-8 ay önce imzaladıkları Sevr Antlaşması ile yakaladıkları büyük fırsatı kaçırmak istemiyorlardı. Çeşitli şekillerde Saltanata ve Hükümetine Sevr’in uygulamaya geçmesi için baskı yapmaktan geri durmuyorlardı.

Londra Konferansından sonra Yunanlılar Anadolu’daki ordusunun kuvvetini 100 bin ’den, 200 bine çıkarmıştır. Yunan Kralı Konstantin, 12 Haziran 1921’de yanında Anadolu Orduları Başkomutanı General Populas ile büyük bir törenle İzmir’e gelmiş, Kralın başkanlığında toplanan harp konseyi hedefi Ankara olan yeni bir taarruz planlamıştı.

Her türlü lojistik desteği ve savaş malzemesi İngilizler tarafından karşılanan Yunanlıların ilerleyişleri karşısında daha fazla zayiat verilmemesi, eksiklerini de tamamlayarak daha güçlü bir şekilde Yunanlıların karşısına tekrar çıkmak için Türk Ordusu Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile Sakarya Nehrinin doğusuna çekildi.

Ordunun geri çekilmesi sebebi ile Mecliste sert tartışmalar oldu, Mustafa Kemal Paşa’ya eleştiriler yapıldı. Zaten bunların olacağını biliyordu Mustafa Kemal Paşa, İsmet İnönü’ye “Biz askerliğin gereği neyse onu yapacağız, gerisi zamanla halledilir” demişti.

Eleştirileri soğuk kanlılıkla karşılayan Mustafa Kemal Paşa, Meclis’te yaptığı konuşmasında, savaşlarda kimi zaman toprak vererek geri çekilmenin yenilmek, yok olmak anlamına gelmediğini ve durumun sanıldığı gibi umutsuz olmadığını açıkladı. Düşmanın yenilmesi için çabuk karar verilmesi ve verilen kararın da hemen uygulanması gerektiğini vurguladı.

Nihayet TBMM’de Mustafa Kemal Paşa’nın ordunun başına geniş yetkilerle geçmesi tek kurtuluş çaresi olarak görüldü ve 5 Ağustos 1921’de Meclis’te oy birliği ile “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Başkumandanlık Tevcihi Hakkında Kanun” kabul edildi. Bu yasaya göre Mustafa Kemal Paşa, Meclis’in savaşa hazırlık ve savaşla ilgili tüm yetkilerini üç ay süreyle doğrudan kullanabilecekti.

Yasanın kabul edilmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa, düşmanın kesinlikle yenileceğini bildiren bir konuşma yaptı ve savaşın yönetimini ve sorumluluğunu doğrudan üstlendi. Meclisten aldığı yetkiyle artık her emri kanun niteliğinde olacaktı.

Mustafa Kemal Paşa, hiç vakit kaybetmeden Sakarya Meydan Muharebesi olarak adlandırılan savaşın hazırlıklarına başladı. Halktan ordunun ihtiyacı olan çarığından, çamaşırına, hayvanların samanına, yemine kadar her şeyi ödünç isteyen Tekalüf-i Milliye Emirleri (milli sorumluluklar) adıyla 10 emir yayınladı. Bu istenen malzemelerin ücretlerini Cumhuriyet kurulduktan sonra ödedi. 

23 Ağustos 1921 tarihinde başlayan savaş, 22 gün gündüz, 22 gün gece aralıksız, 100 km lik cephe hattında devam etmiş ve bir çok konuda üstün olan Yunan ordusunun yenilmesi ile sonuçlanmıştır. Bu şekilde son darbenin vurulacağı 26 Ağustos’un yolu açılmış oldu.

Sakarya Meydan Muharebesi dünya harp tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu meydan muharebesinde Mustafa Kemal Atatürk, savaşları sadece ordular cephelerde yapmaz, savaşları millet topyekün yapar prensibi ile dünya harp tarihinde bir ilki başarı ile uygulamıştır.

Bağımsızlığımızı kazandığımız İstiklal Savaşları (İnönü Savaşları, Sakarya Meydan Muharebesi, 30 Ağustos Büyük Zaferi) başta olmak üzere, bölgesel direnişler, bu amaçla kurulmuş birçok cemiyet, ülkeyi düşman işgalinden kurtarmaya yönelik olmuştur. Bu, milletimizin yurdunu işgal edenlere karşı topyekün ayağa kalkışının ifadesidir.

Bu savaşların ve bölgesel direnişlerin hiçbirisinde Saltanat ve Hükümetleri yoktur. Onlar olmadıkları gibi işgalcilere karşı yokluklar içinde yürütülen Milli Mücadelenin başarısız olması için elinden gelen her şeyi yapmışlardır.

İçerde çeşitli bölgelerde isyanlar çıkartmışlar, Sadrazam Damat Ferit Paşa, Kuvay-ı Milliyenin karşısında, Enver Paşa’nın Balkan Harplerinde ordudan kovduklarını toplayarak Kuvay-ı İnzibatiyi kurmuş, onlardan Paşalık verilenler olmuştur.

Saltanatın ve Hükümetinin ülkenin işgaline kayıtsız kalması ve İngizlerin kontrolünde hareket etmeleri  üzerine; elinde silah, mermi başta olmak üzere hiçbir savaş malzemesi olmadan Mustafa Kemal Paşanın liderliğinde ayağa kalan Türk Milleti, beş yıllık Milli Mücadele tarihimizde (1918-1923) ülkemiz uçurumun kenarından kurtarılarak  tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kurmayı başarmıştır.

Milli Mücadelemizi ve sonunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi mübarek ve eşsiz kılan bu özelliklerdir.

Başta Büyük Atatürk olmak üzere, kahraman silah arkadaşlarının, aziz şehitlerimiz ve adı bilinen, bilinmeyen bütün gazilerimizin ruhları şad olsun.

Yazarın Diğer Yazıları