TÜRKÇE HUTBE
Prof. Dr. Abdurrahman KUTLU (Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü)
Hutbe; sözlük anlamıyla, bir topluluk karşısında etkileyici konuşma anlamına gelir. Dini literatürde hutbe, başta Cuma ve Bayram namazları olmak üzere, belirli ibadetlerin icrası esnasında irat edilen, genelde vaaz ve nasihati içeren konuşmayı ifade eder.
(TDV İslam Ansiklopedisi).
Hutbenin halkın anlayacağı dilden okunması/yapılması önemlidir. Aksi halde hutbede halka iletilmek istenen bilgiler iletilmemiş, vakit boşa harcanmış olur.
İslam dünyasının her yerinde olduğu gibi, bizde de hutbeler baştan sona yüzyıllarca hep Arapça okundu. Hutbenin türkçe okunmasının başlaması bizde kolay olmadı. İlk defa Ali Suvi 1870 de Ulum Gaztesinde “Zamane Hutbesi” başlıklı makalesinde bu konuya dikkat çekmiştir.
Dr.Mefail Hızlı’nın aktardığına göre 1911 yılında Bursa’da ilk kez Cuma hutbasi türkçe okunmuştu. Hüdavendigar Camisinde hatip hutbeyi önce arapça okumuş, daha sonra öğüt ve nasihat kısımlarını türkçe yapmıştı.
Bütün bu çabalara karşılık o dönemdeki din bilginlerinden çoğu hutbenin türkçe okunmasına karşı çıkmış, arapçadan başka dilde hutbenin okunamayacağını iddia etmişlerdir. Onlara göre hutbenin, hutbe olabilmesi için arapça okunması şarttı.
Karşı çıkanlardan birinin gerekçesi: “Mesela, bazı gafiller, hutbenin Türkçe okunmasını istihsan ediyorlar ki, halkın bilhassa siyasi ahvalden haberleri olsun. Halbuki bu gibi ahval-i siyaset siyasiye yalandan, hileden, şeytani fikirlerden hâli değildir. Hutbe makamı ise, ahkâmı-ı İlâhiyenin tebliği için ittizaz edilmiş bir makamdır.” (Vehbi Kara, Yeni Akit, 10.06.2020).
Bazı hutbeler/ söylemler, okuyan ve okudukları zaman itibariyle büyük önem taşırlar, unutulmazlar. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Balıkesir Zağonos Paşa Camisinde minberden halka hitapları da böyle olanlardandır.
Büyük Önder 14 Ocak - 20 Şubat 1923 tarihleri arasında Yunan işgalini gören Batı Anadolu gezisine çıkmıştı. Cumhuriyet henüz kurulmamış ve Lozan görüşmeleri devam etmektedir. 15 Ocak’ta Eskişehir’de bir toplantı esnasında annesi Zübeyde Hanımın vefat haberini alır. Ancak programının önemli konularla yüklü olması sebebiyle annesinin son yolculuğunda bulunamaz. Program çerçevesinde 27 Ocak’ta geldiği İzmir’de annesinin mezarını ziyaret etme fırsatı bulur. 6 Şubat’ta Balıkesir’e gelir. Balıkesir bir buçuk sene Yunan işgalinde kalmış 6 Eylül 2022 tarihinde işgalden kurtarılmıştı. O zaman 20 bin nüfusu olan Balıkesir, 50 bini aşkın kalabalıkla, büyük çoşku içinde Büyük Önderi karşılar.
Atatürk Balıkesir’e geldiğinin ertesi günü bazı okulları ziyaret etmiş, belediyede resmi geçit törenini izlemişti. Zağonos Paşa Camisinde kalabalık bir halkla namaz kılmış, şehitler için okunan mevlidi dinlemiş ve minbere çıkıp cemaate şöyle hitap etmişti:
“Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selâmeti, sevgi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizamı, hepimizin bildiği Kur'ân-ı Azimüşşan'daki açık ve kesin hükümlerdir.
İnsanlara maneví mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenab-ı Hak'tır.
Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber çalışmalarında iki yere, iki eve sahipti. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Peygamberimizin mübarek yollarını takip ederek bu dakikada milletimize ve milletimizin şimdiki ve geleceğine ait konuları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde, Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni bu şerefe kavuşturan Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu vesile ile büyük bir sevaba nail olacağımı ümit ediyorum.
Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, söylenenleri dinleme ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması lazım geldiğini düşünmek, yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihninin başlı başına faaliyette bulunması lâzımdır. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz için her şeyden önce hakimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.
Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşüncelerini anlamak istiyorum. Millî emeller, millî irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, millet fertlerinin tamamının arzularının, emellerinin birleşmesinden ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.”
Halk Gazi Paşa’nın dini bilgi ve hakimiyetine hayran kalmış ona çeşitli sorular sormuştu. O da halkı aydınlatıcı bilgiler vermişti. Cami içindeki bu görüşme iki saat civarında sürmüştü. Hitaplarında Büyük Önder; son din olan dinimizin her yönden akla, mantığa ve gerçeklere uygun olduğu belirtmişti.
Camilerin sadece ibadet amacıyla değil, Peygamber Efendimiz gibi bir okul, bir istişare merkezi olarak, çok amaçlı kullanılmasını istemişti.
Geleceğimizle ilgili ortak karar verme, herkesin fikrini serbestçe söylemesi gibi hususlara vurgu yaparak, demokrasiye halkı hazırlamaya çalışmış ve kurulacak yeni devletin temel esasları ile ilgili önemli ip uçları vermişti.
Büyük Önder TBMM kurup, milli mücadele ve İstiklal Savaşı kararlarını yürüten, başkanı olduğu mecliste olduğu gibi demokrat kimliğini göstermişti.
Halktan gelen bir soru üzerine; hutbenin önemli olduğunu, fikir verici, aydınlatıcı özellik taşıdığını, bu sebeple halkın anlayacağı kendi dilinden olması gerektiğini belirtmişti.
Ülkemizde daha önce bazı başlangıçlar olsa da, ilk Türkçe hutbe TBMM’nin Abdülmecit Efendi’yi halife seçen kararından sonra 22 Kasım 1922 günü, Fatih Camisinde Kırşehir Milletvekili Müfit Kurutluoğlu tarafından okunmuştu.
Cumhuriyet kurulduktan sonra türkçe hutbe okumanın yaygınlaştırma çalışmaları devam etmiş, ilk resmi yönerge 1927 yılında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçi tarafından yayımlanmıştır. Bu yönergede hutbelerin ayet ve hadis metinlerinin dışında kalan kısımlarının Türkçe okunması istenmişti.
Merhum Atatürk, parasını cebinden ödeyerek Elmalılı Hamdi Yazır’a Kur’anı Kerimi tercüme ettirmiş ve halkın kendi dilinden Kur’an’ı anlamasını ve öğrenmesini teşvik etmiştir. Sonraki yıllarda Kur’an meallerinin sayısı artmış, Diyanet İşleri Başkanlığı kendisi de meal çıkarmış, çıkan mealleri de kontrol etmiştir.
1. Dünya Savaşında Doğu Cephesine öğretmen olarak katılan Şevket Süreyya Aydemir, “Suyu Arayan Adam” isimli eserinde, askerlerinin çoğunluğunun hangi millete, hangi dine mensup olduklarını, Peygamberlerinin kim olduğunu bilmediklerine hayret ettiğini üzüntüyle belirtir.
Büyük Önderin Balıkesir Zağanos Paşa Camisi’nde okuduğu hutbe, siyasi tarihimizde ve dini literatürde en üst seviyede, tamamı türkçe okunan ilk hutbe olarak kabul edilebilir. Bu ilk Türkçe hutbe ile açılan kapı, yüzyıllardır Kur’an’ı okuyan fakat manasını anlamayan halkın, kendi dilinden Kur’an’ı anlaması ve öğrenmesi, kendi dilinden dua edilebileceğini öğrenmesi gibi önemli hadiselerle yeni bir dönem başlatmıştır. Bu anlayış Atatürk’ün arzu ettiği, Cumhuriyet’le gelen önemli yeniliklerden biridir.
Her türlü bilgiye, kaynağa ulaşımın kolaylaştığı ve digital teknolojinin geliştiği günümüzde, isteyen herkes hiçbir aracıya ihtiyaç duymadan kendi dilinden Kur’an’ı ve dinimizin esaslarını öğrenebilme imkânına sahiptir. Sosyal medya paylaşımlarında bu alanda okuyanın, araştıranın, konuları tartışabilenlerin çok olduğunu görüyoruz. Bu da elbette memnuniyet vericidir.