Prof. Dr. Abdurrahman KUTLU            (Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü)

Üniversite Nedir?

Prof. Dr. Abdurrahman KUTLU (Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü)

Üniversite; en üst seviyede eğitim verilen, araştırma yapılan ve bilgi üreten yükseköğretim kurumudur.

Batıda 11.yüz yıldan itibaren kurulmaya başlayan üniversiteler,  birçok zorluklardan geçerek anlayış ve yapı itibariyle bugünkü konumlarına ulaşmıştır.

Artık yükseköğretim bilimsel, ekonomik, kültürel yönleri başta olmak üzere, birçok yönden başlı başına bir sektör olmuş, ülkeler üniversiteleri ile yarışmaktadır. Kuruluşları eskilere dayanan üniversitelerin yazılı mevzuatlarının dışında, yazılı olmayan kuralları, gelenekleri, teamülleri olur. Bunlar kimseyi rahatsız etmez. 

Amerika’nın bugünkü güce ulaşmasında en büyük etken, üniversiteleri ve bu üniversitelerden mezun olan her alanda görev alan insanlarıdır. Bunun temelinde insana yaptıkları yatırım ve üniversitelerinde bilimsel özerklik esaslarında düşünce ve fikir özgürlüğünün olmasıdır.

Amerika’nın üniversiteleri dünyanın her yerinden başarılı öğrencileri çekerek, bu öğrencilerden mezun olanların ülkelerine dönenler olsa da, kalanlar Amerika’nın gelişmesine, ekonomisine katkı yapmaya devam etmektedir.

Bilim, teşvik ve destek gördüğü ortamlarda/ülkelerde gelişir. Bilim insanlarının göçmen kuşlar gibi,  kendileri için uygun iklimlere göç etme özellikleri vardır. Tarihin akışı içerisinde bu durum, hep böyle olmuştur. Hitler Almanya’sından kaçan birçok bilim insanı Türkiye’ye gelmiş ve üniversitelerimizin gelişmesinde önemli hizmetleri olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra birçok bilim insanı ABD’ne göç etmiştir.

Batıda, 19.yüzyıl ortalarına kadar bilim ve teknoloji (icatlar) birbirinden ayrı ortamlarda gelişmiştir. Bilim çoğunlukla üniversitelerde gelişirken, icatlar üniversite dışı ortamlarda gelişmiştir. 19.yüzyıl ortalarında bu iki gücün üniversite bünyesinde birleşmesi büyük sinerji yaratmış, her alanda büyük üretim artışları başlamıştır.

Bilimin üretildiği, genç araştırmacıların toplandığı yerler olan üniversiteler yapılarının ve özelliklerinin gereği nazlı, kırılgan kurumlardır. Üniversiteye dışarıdan yapılan müdahalelerden rahatsız olurlar. Üniversitelerin bu özelliklerini dikkate alan, üniversitelerine titiz davranan, bilim insanlarına değer veren ülkeler her zaman kazanan ülkeler olur.

Üniversite binalardan, içindeki öğrencilerden, akademik ve idari personelden ibaret gibi görünürse de, üniversite bütün disiplinleri ile birbirleri bağlantı içinde olan canlı bir organizma gibidir. Bu sebeple üniversiteler rastgele bölünemez,  üniversiteden bazı fakülteler ve Meslek Yüksek Okullar alınıp başka bir üniversiteye verilirken iyice araştırıp düşünmek gerekir. Bunlar gelişi güzel yapılırsa üniversitenin gelişimi etkilenir, üniversite bünyesinde iyileşmesi uzun sürecek yaralar açılmış olur. Bu işler yıllanmış bir ağacın ana dallarının gelişi güzel kesilmesine benzer. 

Üniversitede öğrenciyi yetiştiren başta hocalar olmak üzere, dershaneler, laboratuarlar, araştırma ortamları önemli olduğu kadar üniversite ortamı da önemlidir. Öğrenci üniversite ortamında, üniversite kültürünü kazanır. Üniversite ortamı insan ilişkileri başta olmak üzere, çeşitli yönlerden öğrencilerin birbirlerini yetiştirdikleri ortamdır aynı zamanda.  

Bilgiye ulaşımın kolaylaştığı ve üniversitede öğrenilen bilgilerin çabuk eskidiği günümüzde üniversite kültürünün önemi daha da önemli hale gelmiştir. Üniversite kültürü içinde öğrenciler birbirilerini daha iyi tanıyarak, ileriki yıllara uzanacak kalıcı arkadaşlıklar, dostluklar oluşur. Sosyalleşme olarak adlandırılan bu ilişkiler dersliklerde, laboratuarlarda kurulduğu gibi, üniversitenin sosyal mekânlarında, spor, kültürel, sanat vb. etkinliklerinde kurulur.

Üniversite yılları her yönden öğrenciyi hayata hazırlayan yıllardır. Bu yıllar öğrencinin en idealist olduğu, hayallerinin, ümitlerinin ve beklentilerinin olduğu yıllardır.

Üniversite eğitimi hem devlet, hem aile için pahalı bir eğitimdir. Hiçbir ülke liseden mezun olan çocuklarının hepsini veya çoğunluğunu üniversite mezunu yapmayı düşünmez.

Ekonomide ve eğitimde başarılı olan ülkeler incelendiği zaman, ortaöğretim seviyesindeki öğrencilerinin büyük çoğunluğunu, meslek okullarına başarılı bir yönlendirme ile erken meslek sahibi olmalarını sağladıkları görülür.

Ülkemizde eleman sıkıntısı çeken birçok meslek kuruluşunun/özel sektörün aradığı elemanlar, meslek liselerinde iyi yetişmiş çocuklardır.

Bugün ülkemizin önemli meselelerinden biri üniversite mezunu işsizlerdir. Bunun yanında üniversite mezunu birçok gencimiz de mezun olduğu alanla ilgili olmayan işler yapıp, ailesine yük olmamanın çabasındadır. Meslek liselerinde iyi yetişmiş çocukların, birçok üniversite mezunundan daha kolay iş buldukları ve daha mutlu oldukları ülkemizin gerçeklerindendir.
Bugün, Yüksek Öğretim Sistemimiz küçümsenmeyecek sayıda ve oranda üniversite mezunu mutsuz genci ortaya çıkaran bir yapıya dönüşmüş durumdadır. Bu durum haliyle, hayalleri, beklentileri olan gençlerde, depresyon gibi çeşitli psikolojik sorunlar, devlete ve topluma küskünlüklere sebep olmaktadır. 

Üniversite giriş sınavlarında baraj puanlarının düşürülmesi veya kaldırılması, üniversite kontenjanların artırılması öğrencilere bir yarar sağlamaz. Bu yaklaşımlar üniversitelerin dengelerini bozar, kaliteyi düşürür. O zaman birçoklarının dediği gibi “Yüksek Lise” olur. Sistem işsizliğin ötelendiği bir şekle dönüşür.

Üniversite giriş sınavlarını kolaylaştırma yerine, aksine daha da zorlaştırmak geriden gelen öğrencilerin üniversite mi, meslek lisesi mi tercihlerinde, kendi hedeflerini belirlemede kolaylık sağlayacaktır.

Üniversite sayısının artırılması meselelerimize çözüm olmuyor. Üniversite sayısının fazla olması demek, ortadaki pastanın bölüşeninin çok olacağı anlamına gelir ki, bu da eldeki kaynağın verimli kullanılmaması demektir.

Türkiye bütçede en fazla payı eğitime ayırmış olsa da, öğrenci başına harcama OECD ülkeleri arasında gerilerde yer almaktadır. 

2024 yılı bütçesinde, 129 Devlet Üniversitesi için ayrılan toplam para 341 milyar lira olmuştur. Üniversitelerin bütçelerinin yüzde 60-70’sinin personel gideri olduğu düşünülürse, geriye üniversitelerin temel ihtiyaçları ve özellikle araştırma-geliştirme alanlarına pek bir şeyler ayıramadıkları ortada. Bizim 2024’de 129 devlet üniversitesine ayırdığımız toplam bütçenin 2024 yılı döviz değeri 11 milyar dolar civarında olmuş, bu değer bir mukayese olarak, Amerika’nın önde gelen yüksek bütçeli üniversitelerinin değil de, bütçelerine göre ikinci sırada yer alan bazı üniversitelerin bütçesi kadar olmuştur.

2025 bütçesinde 129 devlet üniversitesine 487 milyar lira ayrıldı. Bu şekilde personel giderleri başta olmak üzere, her türlü giderin arttığı ortamda, üniversitelere bir önceki yıla göre TL olarak daha fazla ödenek verilmiş olunsa da, araştırma-geliştirme çalışmaları için ellerinde fazla bir şeyleri kalmayacağı görülmektedir.

Eğitim siyaset üstü bir alandır. Ülkemizin şartlarına ve imkânlarına göre iyi planlanmalıdır. Dünya genelinde ve bölgemizde olan hızlı değişimlere ayak uydurmak ve her alanda güçlü olmak mecburiyetindeyiz. Bunun için yapılacak şeylerin başında insana yatırıma ( eğitim ) daha fazla kaynak ayırmanın çarelerini aramalıyız.

Bölgemizde ve dünya genelinde son olanlarda, her alanda güçlü bir Türkiye’ye ne kadar ihtiyaç olduğu görüldü.

Yazarın Diğer Yazıları