Ayla KAYMAZ

Bir Kavanoz Reçelin İçine Saklanan Miras!

Ayla KAYMAZ

Bazı sabahlar, kahvaltı masasında karşımıza çıkan bir kavanoz reçel, yalnızca damakta değil, kalpte de bir tat bırakır. Tıpkı “100 Günde Yeni Otel” programında karşılaştığım o hikâyedeki gibi… Bir otelin yenilenmiş odasına, dünyaya gelmesini bekledikleri kızlarının adını vererek hazırladıkları “Sylvia’s Jam” kavanozunu, kasabanın en güzel ekmeğiyle birlikte misafirlerine sunan o iki zarif kalbin hikâyesi gibi.

Bir kavanoz reçel neyi değiştirir ki, diye düşünenlere cevabım hazır: Her şeyi. Çünkü mesele reçelin kendisi değil; onun içine sızmış olan niyettir, şefkattir, hikâyedir. Ait hissetme arzusu, köklerini taşımaya duyulan o derin özlemdir. Koca bir miras, bir aile bağının kokusu, bir annenin sabrı ve hayali sığıverir bazen o küçük kavanozun içine.

Bu hikâyeyi izlerken içim sıcacık oldu. Çünkü bir Hollywood filminden fırlamış gibi duran bu sahneler, aslında gerçek hayatın içinde saklanan şiirlerdir. Reçelin içine sadece çilek değil, sevgi, umut ve nesiller arası bir bağ da katılmıştı. En kıymetli tat da zaten oradan geliyordu.

Bir otelin lobisinde, bir fincan kahvenin yanında konulan not gibi:

“Sylvia henüz aramızda değil, ama onun ismini taşıyan bu reçelle hikâyemize siz de dahil oldunuz.”

Ne zarif bir başlangıç, ne incelikli bir ev sahipliği…

Bugün hepimiz, hayatımızın bir köşesine bir “Sylvia’s Jam” hikâyesi saklayabiliriz. Belki bir kek tarifinde, belki bir koltuk minderinde, belki bir çerçevenin köşesinde… Yeter ki niyetle, yavaşlıkla, içtenlikle yapalım.

Çünkü bazen en güçlü iz, bir kaşık reçelin ardında gizlidir.

Yazarın Diğer Yazıları