Çimenlerin Ardındaki Tehlike: KENE!
Ayla KAYMAZ
Geçtiğimiz hafta sonu, çocuklarla birlikte parka gittik. Güneş pırıl pırıl parlıyor, kuşlar cıvıldıyor, çocuklar neşeyle koşuyordu. Biz anneler de gölgede bir bankta oturmuş onları izliyorduk. Fakat içimde hafif bir tedirginlik vardı. Çünkü mevsimlerden yaz, çimenler yemyeşil… ve kene mevsimi başlamıştı.
Evet, bu yazının konusu ne yazık ki doğanın keyfini kaçıran bir gerçek: Kene vakaları. Özellikle kırsal alanlara yakın yaşayan ya da çocuklarını parka, bahçeye, pikniğe götüren biz anneler için bu küçük canlılar büyük bir endişe kaynağı. Kene, çoğu zaman fark edilmeden tenimize yapışıyor ve bazen hayati risk taşıyan hastalıklar bulaştırabiliyor. En bilineni ise hepimizin adını ezberlediği KKKA – Kırım Kongo Kanamalı Ateşi.
Çocuklarımızın çimlerde yuvarlanmasını, ayakkabılarını çıkarıp toprağa basmalarını, karıncaları inceleyip uğur böcekleriyle sohbet etmelerini istiyoruz. Doğayla kurdukları bu bağ, onları hem güçlendiriyor hem de hayata karşı daha meraklı, daha dirençli kılıyor. Ama işte tam da burada, sevgiyle açılan bir kapının arkasında dikkatle izlenmesi gereken bir tehlike duruyor: kene riski.
Anneliğin doğasında temkinli olmak vardır. Çocuklarınız koşarken siz gözünüzle arka planı tararsınız: çukur var mı, taş var mı, yabancı biri yaklaştı mı, sinek sokar mı, otlar çok mu uzun? Bu listeye son yıllarda maalesef bir de “kene olabilir mi” eklendi.
Bu nedenle çocuklarımızı açık alanlara götürdüğümüzde mümkünse uzun kollu ve açık renkli kıyafetler giydirmeye çalışmalıyız. Açık renkli kıyafetler üzerindeki küçük canlıları fark etmeyi kolaylaştırıyor. Park dönüşlerinde ya da piknikten sonra eve geldiğimizde, saç diplerinden diz arkalarına kadar çocuklarımızın vücudunu gözle kontrol etmek, bazen hayat kurtarıcı olabilir.
Eğer bir kene görülürse, paniğe kapılmadan en yakın sağlık kuruluşuna başvurmak en doğru adım. Çünkü yanlış çıkarma yöntemleri, kenenin içindeki virüsün vücuda geçişini kolaylaştırabiliyor. İnternette dolaşan birçok ‘ev tipi çözüm’ ne yazık ki hastalığı tetikleyici olabiliyor.
Doğayı sevmek ve doğada olmak güzeldir, evet. Ama bilinçli olmak, bu sevginin sürdürülebilir olması için şart. Ben bir anne olarak, kızımın o çimlerde özgürce koşmasını, toprakla tanışmasını, minik keşifler yapmasını istiyorum. Ama aynı zamanda onun sağlığı ve güvenliği için tedbirli olmayı da görev biliyorum.
Çünkü çocuklar sadece doğanın değil, bizim de en kıymetlimiz.
Anne yüreğiyle uyarıyorum: Doğayı sevelim ama gözümüzü de dört açalım. Bir çimenlik alan, bazen sadece huzur değil; dikkat gerektiren bir sınav da olabilir.