Heybeliada'da her Pazar olduğu gibi sabah kahvaltısını Ruhban Okulu'na bakan taraftaki balkonda oğlum dediği Faruk ile yapıyordu. Konu yine şiir, yine kara gözlüm idi.
Dinledikçe doyulmayan bu müstesnâ aşk hikâyesinin neredeyse tüm kayıtlarını almıştı Faruk. Zeliha anne dediği o nâzik, mûnis, hanımefendi kelimesinin tam mânâsıyla karşılık bulduğu o insan sanki sınırsız kapasitesi olan bir bellek gibiydi.
Neden mi? Kahvaltı tamamlanıp oturma odasına geçmişlerdi ki, kapı zili çaldı. Kapıyı açan Zeliha annenin "Buyur!" sesi ile gelen kişinin içeriye gireceğini anlamıştık. Gözlerimiz kapıya bakarken içeriye üniformalı bir Bahriyeli Bayan Üstteğmen girdi. Yaklaşıp, her zamanki koltuğunda oturan Bekir babamın elini öptü ve tam karşındaki koltuğa da o oturdu. Öncelikle Heybeliada Deniz Lisesi'ndeki komutanların selâmlarını söyleyerek yanındaki çantasından bir zarf çıkardı. "Efendim, Sayın Deniz Kuvvetleri Komutanımız Oramiral Uğur YİĞİT'in size özellikle iletmemi istediği selâmını getirdim. Bunu da size takdim etmemi emrettiler kendileri." Zarfı eline alan Bekir babam, bana uzatarak; "Evlat, aç bakalım; ne var içinde görelim." Zarfı açtığımda içinden bir beraatname çıktı. Neyin beraatı derseniz, hikâyesini babamdan defalarca dinlediğim "Deniz Harp Okulu Marşı"nın beraatı idi. Çünkü baba o marşı yazdıktan sonra Deniz Kuvvetleri'ne hediye etmiş ve hiçbir ortamda kendi adıyla anılmasını istememişti. Tam da Âkifçe bir ruh hâli. O da İstiklâl Marşı'nı milletine armağan etmemiş miydi? O beraatnamede aklımda kaldığı kadarıyla şöyle yazıyordu; “ Sayın Komutanım Bekir Sıtkı Erdoğan!.. 1965 yılında tarafınızdan kaleme alınmış olan ve o günden bu zamana kadar bütün bahriyelilerin şeref ve şanla okuduğu ve bundan sonraki nesillerin de aynı aşk ve iştiyakla okuyacağı marşın şahsınıza ait olduğunu beyan eder, beraatini onaylarım. Ormiral Uğur YİĞİT / Deniz Kuvvetleri Komutanı”
Tabii, bu beraat babayı duygulandırmış ve mâzinin tozlu sayfalarını karıştırmasına vesile olmuştu. Bahriyeli Üstteğmen'e geçmişten hâtıraları anlatırken dikkatimi çeken bir şey olmuştu. Ne vakit babam bir şeyi unutup hatırlamaya gayret etse hemen devreye Zeliha annem giriyor ve tarih vererek şahsın kim olduğunu hemen söyleyiveriyordu. İlerlemiş yaşına rağmen dupduru bir bellek vardı Zeliha annede. Bunu bir defâsında sorduğumda namaz ve bolca duânın etkisi demişti. Zeliha annenin bu değerli desteğinin birinden sonra sohbete katılmış ve söyle demiştim: "Babacığım, sanırım biz erkeklerin en güçlü hafızası kadınlar." Bu sözümü duyan bayan Üstteğmen de gülümsemiş "Ne kadar asil bir düşünce" diyerek beni mutlu etmişti. Bu sözün babamın çok hoşuna gittiğini anladığımda Zeliha annemin kabri başındaydık. Şöyleki, babam kabrin başına çömelmiş "Hafızam uçtu gitti, hafızam uçtu gitti..." diye tekrar edip duruyordu.
İşte böylesine derin bir bağlılık ve aşkın hikâyesini iyi bilen biri olarak 2024 yılında Karaman'a davet edilmiştim. Babamın vefatının 10'uncu yıl dönümü dolayısıyla. Karaman dönüşü bu güzel aşkın şiirini en güçlü kelimelerle ifadeye gayret ettim.
Buyurun gelsin şiirimiz.
Sevdâ iyi eder hastayı sayrı;
"Kara gözlüm efkârlanma, gül gayrı!"
Biz birlikte aştık, tümseği bayrı;
"Kara gözlüm efkârlanma, gül gayrı!"
Sen gideli âteşteyim kordayım;
Öyle bir çıkmazda öyle zordayım!
Dersen eğer, kara gözlüm gel gayrı;
"İbibikler öter ötmez ordayım!.."
Bilsen neler gizli şehlâ bakışta;
Sınama gönlümü şu dik yokuşta!
Dersen uzatmadan, benle ol gayrı;
"Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım!.."
Seher yeli aklımızı çelince;
Aşk sızısı yüreğimi delince;
Her taraf yeşerip bahar gelince;
Firikleri üter ütmez ordayım!..
Söyle caymak var mı sevdâ aktinde?
Eksik mi var pahasında, naktinde?
Gurûba çalarken akşam vaktinde;
Gün alevi yutar yutar ordayım!..
Aşkına vermeden bir küçük mola;
İste çekinmeden düşeyim yola!
Nefes olup ciğerime dol gayrı;
Sizde baca tüter tütmez ordayım!..
Aşkın yüreğimde karargâh kursa;
Mektubuma gizli kaşesi vursa;
Aşk eri karşımda tam tekmil dursa;
"Tüfekleri çatar çatmaz ordayım!.."
Çâresi yok dendi, yürek ağrımın;
Hiçbir hükmü yokmuş, sevdâ çağrımın!
Hasret denen nar topunu bağrımın;
Ötesine iter itmez ordayım!..
Kavuşmanın hayâlini kurdun da;
Yok mu dedim kollarını sardın da;
Gölge gibi dolaşırken ardında;
"Daha Güneş batar batmaz ordayım!.."
Şükrettim Rabbim'in verdiği güce;
Bendeki bu sevdâ dağlardan yüce!
Gözlerimi kapattığım her gece;
"Yatağıma yatar yatmaz ordayım!.."
İki âşık senelerdir saklaştık;
Gün görünce elmas gibi paklaştık!
Sabır gülüm, tezkereye yaklaştık;
"Vatan borcu biter bitmez ordayım!.."
Bu hasretlik çok yorarmış beşeri;
Ona sabır gerçeküstü başarı!..
Son kışlanın kapısından dışarı;
"İlk adımı atar atmaz ordayım!.."
21 Ağustos 2024 / Saat: 23.27 / Mersin