Hakkı Balcı

Aşk...

Hakkı Balcı

Zembereği boşalmış bir zamanın ortasındayız…

Dünyanın adeta, enlemi-boylamı, ekvatoru-meridyeni, kuzeyi-güneyi birbirlerine karışmış cam fanus içinde, bir ora bir bura savrulup duruyoruz…

İşini kolaylaştırdık Hz. İsrafil’in… Kendi ellerimizle yıktık ana kolonlarını dünyanın…

Atar damarlarını satar damar, toplar damarlarını ambar ettik bencilliklerimize…

Artık takati kalmadı bu yaşlı Acunun…

Nankör ve merhametsiz şimdiki insanlık, iflahı zor…

Ve kendi kıyametinin kalemini kendisi kırıp Hz. İsrafil’e sesleniyor sanki dünya; “gel artık, üfle bende kurtulayım, onlar da…”

Okuduğunuz bu karamsar tablo dünyanın haline tam manası ile elbette meal olamaz ama böyle bir gerçeğin varlığı da yadsınamaz…

Dediler ki dostlar, “abi boş ver sen aşkı yaz.”

sanki aşkı yazmak kolay…

İçinde çiçek olsun, sevgi olsun saygı olsun… Sen aşkı yaz abi aşkı… Yakışır sana aşkı yazmak…” dedi dostlar...

Ahh! Ahhh sevgili dostlar hangi aşkı yazayım?

Hep başka kalplerin keyfine köşk ettiğim, incecik bir kalbin sahibi olmanın inanılmaz yorgunluğu var üzerimde…

Söyleyin dostlar;

Sineği öldüreceğiz derken katlettiğimiz çiçeği, Süney’i öldüreceğiz derken çoraklaştırdığımız toprağımı yazayım?

Allah aşkını yazayım desem Şems’e,

Sevgiliye aşkı yazsam Ferhat’a, Kerem’e, mecnuna mahcup olacak cümleler çıkar dilimden…

Şükür, hep şükür elbette amma; “seviyor, sevmiyor” diyerek bütün yapraklarını yolmadık mı tefekkürlük papatyaların?

Yıllarca saklayıp gün yüzüne çıkardığınız o müstesna sevda sözcüklerini ithaf ettiğiniz, edeceğiniz hangi özne ağırlığınca taşıdı bu  şakulü kayık dünyada…

İki başparmak, iki işaret parmağının birleşip, eğilip büğülmesinden ibaret, el yapımı değil mi artık sevdalar?

Güneşi, ayı, aşkı, sevdayı, Lafzı, Kabe’yi, dini, imanı sığdırıp artistik pozlarla ölümsüzleştirdiğimiz dört parmaklık el yapımından ibaret değil mi şimdiki zaman aşkları…

İncecik kalplerin cehennemi değil mi bu dünya…?

Yüzünde ki hüznü okuyan, ‘oğlum aptalsın’,

kalbinde aşkı okuyan ‘para yoksa kalpte yok aşkta’ deyivermiyor mu?

Hangi samimi kalp, hangi aşk, hangi iyilik mahzun değil şimdilerde…

Sireti suretinde değil miydi sevda yüklü insanların eskiden…

Yöresel dille ‘Yalanı essah gibi konuşan’ insanların Allah aşkını yazsam, sevgiliye olan aşkını döktürsem ne fayda…

Çapıttan değil mi şimdiki yürekler, şıpsevdi değil mi gönüller…

Vefasızlığa gebe değil mi sevdaların kahir ekseriyeti?

Yazsam kahreden gamı; derdi tasası yine benim, yine senin gibi insanlara düşmez mi?

Hülasası;

Müslüm Gürses “sevda yüklü kervanlar” senin kapından” geçer diyerek sevdayı kervanlara sığdıramazken, biz dört parmaklık geometrik şekillere bütün aşkları sığdırıveriyoruz…

Metin Aşık, şimdiki aşklara, sevdalara ‘ Lay lay lom galiba sana göre sevmeler./ Hopa şinanay galiba sana göre sevilmeler’ demiş ve son noktayı koymuş dostlar...

Allah aşkını ise sormayın nolur; ne ben yazayım, ne de siz okuyun...

Son günlerde en çok duyduğum ‘vallahi billahi dinden soğudum, soğuttular’ diyenlerin sayılarının arttığıdır…

Soğuyana mı yanarsın soğutana mı?

Söyleyin dostlar, hangi aşkı yazayım?

Yazarın Diğer Yazıları