İsmail Detseli

Burçak!

İsmail Detseli

Ak burçak kara burçak
Babam dükkan açacak
Evlenmeyin bekarlar
Naylon kızlar çıkacak
Amanın yalel yalel
Ben sana yandım yalel

Bir başka dörtlüğü şairin yazdığı mı yoksa söyleyenlerin uydurduğumu bilinmez,

Ak bıçak kara bıçak 
Sapından tutulacak
Oğlanların günahı 
Kızlardan sorulacak  

1950’li yıllarda dağlarda çobanların, tarlada çiftçilerin dilinden düşmeyen daha çok devamı olan bir meşhur türkü vardı. O yıllardan bu yıllara “naylon kızlar çıktı mı” derseniz bana göre çıktı. Çok narinler çıt kırıldımlar işi sevmez, çocuk bezi hazır, çocuk maması hazır. Çamaşır yıkamak için makine var, deterjanlar var kül aramaz, kil aramazlar. Bulaşığı makine yıkar, hatta yemek yapmak bile zorlarına gider, bazen internetten getirtirler. Onları naylon yapan ise gelişen teknoloji internet ve cep telefonları olduğu belli.

Daha neler naylon oldu; yün minderler sünger, yün yataklar sünger, yastıklar elyaf, yorganlar elyaf. Kızların çeyizleri gelinlikleri bile naylon oldu. O güzelim koyunların yününden ip yapılarak dokunan halılar orlon denilen iplere yenildi. Makine halıları çıktı altımıza serdiğimiz keçeler yün dokuma kilimler, o dünyaca meşhur dokuma halılarımız da naylon olup özelliğini güzelliğini yitirdi.

Ekine sebzeye atılan gübreler genetiğimizi değiştirdi, ne yediğimiz belli değil. Eskiden köylerde şehirler de ayağımızdaki çoraplar yünden giydiğimiz kazaklar yünden, zahire taşıdığımız denkler çuvallar yünden, heybeler kırsala işe giderken azık koyduğumuz torbalar da yünden idi. Şimdi kazaklar orlon boyun atkısı orlon. Güncel işlerden kullandığımız denkler çuvallar naylon. Yani yer üstünde malımız olan koyun keçilerden ürettiğimiz doğal yünler tiftikler yeraltından çıkan petrol ürünlerine yenik düşüp sağlığımızı bozdu. 

Hatta çok hastalıklardan bile bu petrol ürünlerinden şifa aradığımız oluyor. 

Eskiden büyüklerimiz bu yünden dokunmuş giysilere çok önem verir hatta sadece yün mamulü giysiler kullanırlardı. Gençliğimde çok büyük şehirlerde yaşadığım için biliyorum, İzmir, İstanbul’da yaşlı adamların yaz günlerinde gömleğinin altında mutlaka yün fanila giydiklerini görünce sorardım. Peynirci Ali amca ve Manav Hüsnü dedeye “Bu sıcak yaz gününde neden bu yün fanilayı giyersiniz?” dediğimizde, “Evlat bu yün fanila vücudun doktoru bu yazın vücutta oluşan teri alır, hastalık yapmasını önler. Siz yalandan kısa kollu gömlek ile dolaşırsınız terleyip soğuyunca da hemen hasta olursunuz oysa biz katiyen hasta olmayız. Bak ben 85 yaşındayım hiçbir ağrıyan sızlayan yerim yok” derlerdi.  

Peki, bu türkülerimize konu olan burçak nedir?

Şimdiki yeni nesil burçağın ne olduğunu ne işe yaradığını bilmez tabi. Yukarıdaki başlıkta ak burçak kara burçak dedik ya. Burçağın akı karası var mı bilmem ancak benim bildiğim burçak taneleri fiğe benzeyen oval biçimli yeşilden siyaha çalan bir rengi vardır. Ama bundan analarımız bir çocuklara hatta kendilerine bile bir miktarını süt ile kaynatarak vücudumuzda ağrı olan yerlere sırtımıza bacak ağrılarına sarıp şifa arar bulurlardı. 

Burçak baklagiller familyasından olup kırsalda ve sulak yerlere ekilerek genelde elle hasta edilir. Çünkü orağa ve tırpana gelmez mercimek de el ile yolunarak hasadı yapılıp harmanda destelerinden ayrılıp serilerek kurutulurdu. Büyük baş ve küçükbaş koyun kuzuya ve yük hayvanlarına atlara merkeplere katırlara verilir. Lezzeti acımtırak olmasına karşın çok iştah veren ve kışın soğuk günlerinde hayvanların içini ısıtan bir yarayışlı, güç veren samanı da çok değerli bir yem bitkisidir. 
Eskiden benim küçüklüğümde ekin ekme, düğen sürme harman kaldırma işleri hep hayvan ve insan gücü ile yapılırdı. Bilhassa ekin ektiğimiz çift süren öküzlere kışın yedirmek için rahmetli babacığım ve köydeki herkes mutlaka iki tarla burçak eker onu hasat eder küflenmesi diye damlarda kilimlere serer kuruturduk. O yıllarda köyde yem kırma makinesi olmadığı için elimizde olan bulgur çektiğimiz taş değirmeni ile kırardık. Kış boyunca akşamdan ıslatır samanın arasında öküzlere ve diğer yük hayvanlarına verirdik. İştahla yerlerdi, burçakla beslenmiş olan hayvanlar. Burçak ürününe kendinden hasıl olan bir böcek olan bit düşerdi. Onu önlemek için burçak çuvallarını serin yerlerde muhafaza ederdik. 

Burçak verin kır atıma kişnesin

O yıllarda çok meşhur olan ve burçaktan bahseden bir türkü ile yazımıza son verelim.
Düğünlerden çalgı çalan müzisyenlerin orta yaşlıların, yeni yetişen gençlerin, dilinden düşmeyen o türküden bir iki dörtlük:
 

Sular akmayınca durulmaz imiş
Gönül gezmeyince yorulmaz imiş
Kocalıkta demler sürülmez imiş
Gençlik elde iken sürün demleri.

Burçak verin kıratıma kişnesin
Fitil koyun yaralarım işlerin 
Ben ölürsen nazlı yârim nişlesin
Koyu gölgelerde mendil işlesin. 

Çok mana var türkü sözlerinin içinde. Eskiden genç kızlar nişanlısına mendil işleyerek sevgilerini sözle değil, bu tür işlerle belli ederlerdi. 

Hoşça kalın. Selam ve dua ile… 

Yazarın Diğer Yazıları