Kerim Küçüksarı

Hangi Çizgi Kırmızı!

Kerim Küçüksarı

Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur ittifakına katılması sürecinde İstanbul sözleşmesi, 6284 saylı kanun ve uzantıları yeniden gündeme geldi. Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur ittifakına katılmak için İstanbul Sözleşmesi, bu sözleşme doğrultusunda çıkarılan 6284 sayılı kanun ve süresiz nafakanın kaldırılmasını şart koştuğu iddia edildi. 

İstanbul Sözleşmesi 24.11.2011 tarihinde 6251 sayılı Kanunla, mecliste bulunan tüm siyasi partilerin mutabakatı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yapılan açık oylama sonucu oy birliği ile yürürlüğe girdi. Peşinden 6284 sayılı kanun hazırlandı ve 20.03.2012 tarihinde yürürlüğe girdi. 

Bazı çevreler İstanbul Sözleşmesi’ne sarıldılar ve “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!?” sloganları ile ideolojik olarak bu sözleşmeye ve 6284 sayılı kanuna tutundular. Bu kadar önemli olduğu savunulan bu sözleşme ve kanunun tüm sorunları çözmese de, vaka ve cinayet sayılarını azaltması beklenirdi. 

“Türkiye’de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”nun yayınladığı verilere göre; İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun yürürlükte olmadığı 2010 yılında 180 kadın, 2011 yılında 121 kadın ne yazık ki cinayete kurban gitmiştir. 

Bu sözleşme ve 6284 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 2012 yılında kadın cinayetlerinde tam bir patlama yaşanmaya başlamıştır. Sözleşmenin yürürlüğe girdiği 2012 yılında 210 kadın katledilirken, 2019 yılında katledilen kadın sayısı 474’e çıkmıştır. 2022 yılında ise 334 kadın katledilmiş, 245 kadının ise şüpheli şekilde ölü bulunduğu açıklanmıştır.

Sureti haktan görünen, gerçekte ise aile kurumunun temeline atılan bir dinamit gibi duran bu sözleşme,  kanun ve bu kanunun uzantıları ile bırakın kadınlarımızı korumayı, aksine kadın cinayetleri anormal şekilde tırmanmıştır.

Bu sözleşme, kanun ve kanunun uzantılarının aile kurumuna verdiği zararı Adalet Bakanlığı verilerinde daha net görmekteyiz. Adalet Bakanlığı verilerine göre 2012 yılında açılan boşanma davası 190.564 iken 2020 yılında açılan boşanma davası sayısı 246.561’e yükselmiş, boşanma davası sayısında %30’luk bir artış gerçekleşmiştir. Davalardaki bu artışın sebebi yıllık %1 hızla artan nüfus değildir. Nüfus artışına göre evlilik gerçekleşecek olsa dahi boşanma oranı %30 değil %8 olması gerekir. Genç nesli endişe ve korkuya iten bu olumsuz tablonun neticesini TÜİK verilerinde görüyoruz. TÜİK verilerine baktığımızda ise evlilik oranları her yıl neredeyse %10 düşmektedir.

İstanbul Sözleşmesi, 6284 saylı Kanun ve uzantılarını savunan çevrelerin dillendirdiği iddialardan bir diğeri de “Bu sözleşme ile kadınlar çeşitli haklara sahip olmuşlar ve bu haklara sahip olduklarını anladıkları için boşanma davası sayısı artış göstermiştir.” 

Bu iddialarda gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü, Temel haklar ve hürriyetler bu sözleşme ile garanti altına alınmamıştır. Temel Hak ve Hürriyetleri garanti altına alan tek metin Anayasa’dır. Ayrıca aile hukukundan kaynaklı olarak eşlerin birbirlerine karşı yükümlülükleri ve dolayısıyla hakları 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiştir.    

Veriler ortada, bu sözleşme ve kanunun bırakın kadınları yaşatmayı, aksine öldürmüştür. Esas problem bu sözleşme ve kanundan sonra yuvaların dağılmasıdır. Bu sözleşme, kanun ve uzantıları bizim toplum yapımıza, inancımıza, örf ve adetlerimize uygun değildir. Zaten uygun olmadığı için sorunları çözmek yerine, her geçen gün sorunları artırmıştır.

Yarınlarımızın inşaasında aile kurumundan sevgi dolu, etrafına saygılı ve sağlıklı bireylerin topluma kazandırılması beklenirken, bu tür düzenlemelerle tam aksi gerçekleşmiş aile kurumunda sorunlar artmış, aileler parçalanmış, ortada kalan çocuklar artmış, psikolojisi ve moralli son derece düşük, hatta suça eğilimli nesillerin toluma girmesine neden olmuştur.

Ailenin Direği 2 Milyon Baba Evden Uzaklaştırılarak Sorun Çözülemez

Türkiye Aile Meclisi’nin verilerine göre  2015 yılında 269.159, 2016 yılında 318.363, 2017 yılında 410.934, 2018 yılında 516.132, 2019 yılının Kasım ayına kadar 442.935 olmak üzere,  2015-2019 yıllarında neredeyse 2 milyon baba evden uzaklaştırılmıştır. Söyleyin Allah aşkına bu bir çözüm müdür? Hangi uyuşmazlık modelinde taraflardan biri uzaklaştırılarak sorun çözülmüştür?! 

İdeolojik saplantılarla, oy kaygıları ile “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” safsatalarını bir kenara bırakın artık. Söz konusu yarınlarımız olan ailemiz, yıkılan ailemiz, dağılan yuvamız, ortada kalan, değersizleştirilen ve yalnızlaştırılan, sevgiden mahrum bırakılan ise çocuklarımızdır. 

Müslüman Toplumlarda Aile Hukuku Mezheplerin Görüşleri Doğrultusunda Teşekkül Etmiştir.

Toplumun temel taşı ve çekirdeği olan aile, sahip olduğu tüm değerleri yeni nesle aktardığı gibi sorunları ve yanlışları da aynı şekilde aktarmaktadır. Toplumda ve toplumsal değerlerde ciddi erozyonlara neden olan bu sorun ve yanlışların çoğunun maalesef ki din kökenli olduğu varsayılmaktadır. Toplumu ayakta tutan en büyük manevi değerlerin kaynağı dindir. Dünyanın en bağlayıcı hukuk sisteminin de temelini oluşturan yine dindir. Dinin gereği olarak ileri sürülen ve tüm insanlığı kapsadığı iddia edilen bir hukuk sisteminin de en mükemmel hukuk sistemi olması beklenir.

Hukuk alanının en önemli konusunu teşkil eden aile hukuku, Müslüman toplumlarda mezheplerin görüşleri doğrultusunda şekillenmiştir.   
Aile hukuku meselesini, kadının hukuki durumunu, evlilik hükümleri ve kadının evlilikte taraf olarak hak ve sorumluluklarını Kur'an-ı Kerim’in ayetlerine göre yeniden ele aldığımızda görülecek ki, Kur'an'da yer alan evlilik ve kadınla ilgili hükümler, modern hukuk normlarından bile daha ideal bir sistem inşa etmektedir. Kadın, bilinenin tersine, özgür irade sahibidir, evlilikte taraftır ve hem şahsi, hem mali hakları da çok önemli kurallarla tamamen güvence altına alınmıştır.

Beklediğimiz Kırmızı çizgi açıklaması aileyi yıkan sözleşme ve kanunlar değildir.

İslamofobinin empoze edildiği ve İslam karşıtlığından öte, islam düşmanlığı empozd edilen toplumlar tarafından hazırlanmış ithal yasa ve sözleşmelerin Müslüman Türk toplumuna bir katkısının olmadığı gibi, aile fertleri arasında olduğu kadar, aile ve toplum arasındaki kırılmaları da artırdığı sosyolojik olarak bir gerçektir. 

Yeniden Refah Partisinin şart koştuğu iddia edilen, erkeklere yüklenen süresiz nafaka ve 2 Milyondan fazla babayı evinden ve ailesinden eden sözleşme ve kanunlar değiştirilir mi bilmem ama, objektif bir gözle bakıldığında AK Partinin, CHP’nin veya bir başka siyasi partinin kırmızı çizgisinin ithal yasa ve sözleşmelerden ziyade, aile kurumu ve aile kurumu tarafından topluma kazandırılacak sağlıklı bireylerin olması gerektiği kesindir. 

Yazarın Diğer Yazıları