Kerim Toslak

Bazen Başarının Düşmanı Başarının Kendisi Olabilir!

Kerim Toslak

Kuran-ı Kerim'de insandan "eşref-i mahlukat" (yaratılmışların en şereflisi), Ahsen-i takvim (en güzel yaratılmış)olarak bahsedildiği gibi, "esfeli safilin" (aşağılığın aşağısı) olarak da bahsedilir. İnsanın özüne "fücür ve takvaya eğiliminin verildiği" yani nefsinin heva ve arzularının yönlendirdiği günahlara yönelme  eğilimi ve Allah'ın yüklediği sorumluluk bilincine göre davranma eğiliminin yaratılış (ontolojik) olarak bünyesinde bulunduğu (Şems Suresi-8) anlatılır. Fücura eğilimini tetikleyen özellikler de hırs, cehalet, zalimlik, kıskançlık, acelecilik,  büyüklenme, bencillik, ilahlaşma eğilimi, kendisini müstağni sayma... İla ahir... özellikler olarak ifade edilir. Takvaya yönelten üstün özellikler için; sabırlı, muhsin (yaptığını güzel yapan), ihlaslı, doğru, dürüst, alçak gönüllü, cömert, şefkâtli.... ila ahir..
Bu olumlu veya olumsuz nitelikler bireysel ve toplumsal başarının, huzur ve mutluluğun kaynağı ve sebebi olduğu gibi, tersi yani önündeki en büyük engel de olabilir. Heva ve arzularına uyup, bencillik, kıskançlık, hırs, veya ilahlaşma eğilimi  toplumun birlik ve beraberlik içerisinde başarılar elde edip, belirlenen hedeflere ulaşmasını önler. Bazen de kıskançlık nedeniyle aynı amaç için yan yana yürüyen insanların bir birine çelme takmasına neden olur. Ya da elde edilen başarılar ve zaferler,  hırs ve bencillik  nedeniyle paylaşılamayıp kısa sürede hezimete ve yenilgiye dönüşebilir. Bu durum sadece bize özgü değil her toplum için geçerlidir. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

Milli Kutuluş Savaşı sonrasında görev almış komutanların büyük bir kısmının-ağırlıklı olarak dindarların- tasfiye edilmesi ve elde edilen zaferin belli bir kişiye veya bir zümreye mal edilmesini sadece görüş ayrılıklarına bağlamak yerine bir de bu açıdan düşünmek gerek....

Mustafa Kemal Atatürk, Ali Fuat Cebesoy, Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, İbrahim Refet Bele, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak  gibi daha niceleri birlik olup Kurtuluş Savaşını başarıya ulaştıran kahramanlar, zaferden sonra birlik ve beraberliklerini kaybetmişlerdir.  Bunların bazıları ile beraber Mehmet Akif gibi bazı aydın şahsiyetler  savaşın başarıya ulaşıp zaferle sonuçlanması sonrası çeşitli bahanelerle, kenara itilmişler, değişik suçlamalarla yargılananlar, ev hapsinde tutulanlar, yurt dışına gitmek ya da kaçmak zorunda bırakılanlar olmuştur. Acaba Milli Mücadeleye katkı veren kadrolar Kurtuluş Savaşı zaferle neticelendikten sonra bir birleriyle uğraşmak yerine birlik beraberliklerini koruyabilselerdi, sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda daha büyük zaferler elde edilemez miydi diye düşünmeden edemiyor insan. Artık dün dünde dünde kaldı, ne desek boş. 

Ancak şu da bir evrensel hakikattir ki, başarısızlığın ve yenilginin sahipleneni pek olmaz, aksine başarı ve zaferin sahipleneni çok olacağı için kavga da orda başlar. 

Bazen başarının paylaşılması konusunda ortaya çıkan anlaşmazlıklar, başarının sürmesinin önündeki potansiyel risktir. Bir kadronun ve hatta koskoca bir kitlenin ortak çabasının sonucu olarak elde edilen başarının, bir kişinin veya bir kaç kişinin kazanımı olarak kabulü, katkı veren diğerlerinin emeğinin görmezden gelinmesi, haklarının teslim edilmemesi, bir nevi hak gaspıdır. Bu da ortak aklı kenara iter, birlikteliğin getireceği gücü ve enerjiyi ortadan kaldırır. Ortaya çıkan zaafiyet zaferleri yenilgiye dönüştürebilir. 

Yıllar önce, Merhum İbni Haldun, kainatın biyolojik ve fiziksel yasaları olduğu gibi sosyolojik yasalarının da olduğunu ortaya koymuştur.
İnsanlar ibret alıp değişmediği sürece, toplumsal davranışları da değişmez. İnsan nefsi, hevesi ve arzuları çoğunlukla ibret almasına izin vermez. Bu da tarihi tekerrür ettirir. Kimse buğday ektiği yerden pirinç biçmez.

Selçuklu/Konya

Yazarın Diğer Yazıları