Kerim Toslak

Deprem mi ahlâk yoksunluğu mu daha yıkıcı?

Kerim Toslak

Ülkece dünyada eşi benzeri görülmedik bir deprem felaketi yaşadık. Rabbim bir daha göstermesin. İş işten geçtikten sonra bir tartışmadır gidiyor. Önlem alınabilir mi, alınamaz mıydı? Sorumlusu kimdi? Yerel yönetimler mi, merkezi hükümet miydi? Müteahhitler mi, mimar- mühendisler miydi?
Hangi kuruluş, vakıf, dernek görev aldı-almadı, almalıydı-almamalıydı? Hangisi daha iyi çalıştı-çalışmadı? Kader denir miydi, denmez miydi? Önü arkası kesilmeyen tartışmalar sosyal medya mecrasında ve televizyonlarda sürüp gidiyor. Ehil olan da olmayan da konuşuyor. Zaten toplumca en zengin olduğumuz alan 'herşeyologluk'. Bizim toplumda herkes doktor, herkes din alimi, müftü, herkes mühendis, herkes hukukçu, herkes eğitim uzmanı.... v.b. "Araba devrilince yol gösteren çok olur"  misali herkes yol gösterir, her kafadan bir şeyler çıkar, çıkmaya da devam edecek. Basra harap olduktan sonra.....
Geçen haftadaki yazımızda, alanımızla ilgili bir konu olduğu için "kader denir mi, denmez mi, kader midir değil midir?" konusuna açıklık getirmeye çalıştık. Bu hafta deprem felaketinde can ve mal kayıplarının artması konusunda işin dini-ahlaki boyutuna dikkat çekip, konuyu bu yönü ile değerlendirmeye çalışacağız. 
Bir ülke düşünün ki faraza deprem için, bütün ayrıntılarıyla düşünülerek yasa, yönetmelik, mevzuat hazırlasın, yürürlüğe koysun.  Her alanda bilim adamı, mimar- mühendis yetiştirsin. Bütçe ayırsın, yatırımlar yapsın. Tedbir ve hazırlıklı davranmaya çalışsın.   Bunları denetleyecek görevliler tayin etsin...v.s.  Bütün bunlardan sonra da normalin üzerinde kayıplar yaşanıyorsa bir yerlerde sorun var demektir. 
Faraza mütteahhidin yasal şartları yerine getirmeden yaptığı binaya, denetim yapan denetçi rüşvet karşılığı olumlu rapor veriyorsa veya ilgili kişi şartları uygun olmadığı halde rüşvet karşılığı ruhsat alıyorsa, yahut siyasiler imara uygun olmayan çok katlı bina yapmaya veya yapılaşmaya elverişsiz olan alanı oy karşılığı imara açılıyorsa, imar affı çıkarılıyorsa, oy veren de buna karşılık oy veriyorsa veya bütün şartlar yerine getirilerek yapılan binaların kolonlarını mülk sahibi, nice canların helak olacağını bile bile kesiyorsa, o binada oturanlar müdahale  etmiyorsa, konu kendilerine intikal ettirilince belediye veya adli merciler savsaklıyorsa  ....v.b uzar gider... Sorunun kaynağını farklı yerde aramak gerekir. Sorunun kaynağı ne yasal mevzuat, ne mühendislik hatası, ne teknik yetersizlik ne başka bir şey. Sorunun kaynağı AHLÂKÎ yetersizlik. Her zenginliğiniz olabilir. Ama ahlâkınız yoksa hiç bir şeyiniz yok demektir. Ahlâkî fakirlik en korkunç fakirliktir.
Matematikte bir kural vardır. Bir sayının sıfırla çarpımı daima sıfırdır. Sayı ne kadar büyük olursa olsun sıfırla çarpınca sonuç sıfır olur. Bunun gibi ahlâk yoksa her şey sıfırdır. Bütün başarılar ve zenginlikler sıfırdır.
Toplumca ahlâkî eksikliğin telafisi de çok çok zordur. Zaman ve şartlar, acı vere vere, canımızı yaka yaka öğretir. Herkes Japonya örneği verip duruyor. Zaman ve şartlar Japonya'ya öğrettiği gibi bize de öğretir.    
Bu noktada Yüce Allah (cc) İsra Suresi 84. Ayette buyuruyor; “De ki: “Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar.” Rabbiniz kimin doğru bir yol tuttuğunu çok iyi bilmektedir.”  “Mizaç ve karakter” diye ifade edilen şâkile kelimesi “tabiat, âdet, din, ahlâk, niyet, seciye, karekter ” gibi mânalara gelir (Elmalılı Tefsiri). Dolayısıyla mizaç, yani ahlâk bozuksa elbette yapılan iş de bozuk çıkar. Yüksek seviyeli ahlâki yapının kaynağı da elbette takvadır. Allah korkusudur. Allah korkusunun da göstergesi sadece namaz oruç hac gibi, bir kısım dışa dönük ibadetler değildir. Namazın veya dışa dönük ibadetlerin kötülüklerden alıkoymadığı  bir çok insan vardır. Dün de bu gün de. Abdullah bin Ubey bin Selüller dün de vardı bu gün de. İktidarlara göre sakal koyup sakal kesen, namaz kılıp namaz bırakan niceler var bu ülkede. Bizim ifade etmek istediğimiz takva "Allah korkusu" şu ayeti kerimedekidir: “Ey müslümanlar, Allah’tan nasıl korkmak lâzımsa
öylece korkunuz ve ancak müslüman olarak vefat edin.” (Âl-i İmrân, 102) 
İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Merhum'un bu ayeti kerimenin tefsiri mahiyetindeki şiirinden (Safahat V. Kitap / Hatıralar)   özet mahiyetinde bir kaç mısraya kulak verelim. Maâlesef toplumsal tecrübenin aktarıcısı olan dilimizle de oynaya oynaya, yeni neslin dünün tecrübe ve birikiminden haberi olmuyor. O yüzden şiiri gençlerin anlayabileceği şekilde, sadeleştirerek veriyorum:
"Ne irfandır veren ahlâka yücelik, ne vicdandır.
Fazilet duygusu insanlarda Allah korkusundandır.
.....
Yüreklerden çekildiği farz edilirse Allah korkusunun,
Kesinlikle ne irfan'ın kalır etkisi ne vicdanın.
.....
O yüzden çöküşü başlar milletlerde ahlâkın.
Fakat ahlâkın çöküşü en korkunç çöküştür.
.....
Ne millet kurtulur, zira ne milliyet ne de gelecek.
Oyuncak sanmayın milli ahlâk milletin ruhudur.
Onun iflas etmesi en korkunç ölümdür, toplu ölümüdür.
......
Toplumun fertleri şahsi çıkarlarını putlaştırır...
.....
O doymak bilmeyen 'şahsi menfaat putuna' kurban edilir utanma duygusu,
Vatan sevgisi, insanlık sevgisi ve bütün yüce duygular.
Bütün bu duygulardan yoksun olarak toplum yaşar derlerse çok yanlış.
Bir ümmet göster maneviyatı ölmüş olduğu halde sağ kalmış."
Selçuklu/Konya

Yazarın Diğer Yazıları