Latife ÖGE AKIN

Bekle amca…  

Latife ÖGE AKIN

Bugün şu an bu yazıyı yazarken içinde bulunduğum durum, yazı yayına girene kadar değişmesin diye dua ediyorum. Değişmesin, değiştirmek zorunda kalmayım. Elim varmaz…

Babam amcamı telefonuna “MURADIM GARİP ABİM” diye kaydettiği için kızmıştım babama… Niye garipmiş amcam, değiştir, söyleme de öyle demiştim. Yakıştıramamıştım amcama “garip” olmayı… Amcam sahiden GARİP’ti de ben hazmedemiyordum.

İçim öyle nefretle dolu ki; öyle büyük, öyle katı, beton dökülmüş gibi yüreğimin ortası. Kime, neye saracağımı şaşırdım. Hırsımı nereden çıkarayım… Kendimi duvardan duvara çarpsam geçmeyecek bir şey bu… Uyuşmuş gibi tüm bedenim…

Bana “ANNEM” der amcam. Görmediği, yaşamadığı anne sevgisini benim ona yaptığım çorbadan, (çok sever) acı sostan, turşudan alıyor galiba. Akciğerle ilgili çok çektiği için macunlar yaparım ben amcama, pekmez, bal, karabiber, zencefil, çörek otu, karanfil ezerim, karıştırıp gönderirim, faydası olsun olmasın o macunu aldığı zaman yüzüme güler “sağol ANNEM, Latifem, annemsin sen benim” der. Bir de gözlerimden öper… Bana anne diyen bu adam babamdan büyük. Annesinin adıyım. 39 yaşında hayattan koparılan annesinin…

Okumadığım mektuplar var benim… Okumak için beklediğim şeyler var… Kendimi tanıyorum, okursam kırmaktan değil yerinden söküp koparmaktan korktuğum kalpler var… Söyleyeceğim çok şey var dudaklarımı kanata kanata ısırıyorum. Ellerim titreye titreye ilahi mîzanı izleyeceğim günü bekliyorum. Çocukluğumdan beri masal dinler gibi dinledim ben babamın, Murat amcamın yaşadıklarını. Diğerleri uzakta olmaları sebebiyle nispeten daha az şey yaşamış. (ne kadar az olabilirse işte) Ama işin kaymaklı kısmı hep babam ve Murat amcamın nasibine düşmüş. İnşaatlarda yatmalar, aç kalmalar, türlü türlü işkence boyutunda dayaklar… Sokaklar büyütmüş… Adam etmiş ama şöyle adam gibi adam… Ne yaşamışlarsa yaşamışlar… Ne olmuşsa olmuş… Sonra birer hayat kurmuşlar kendilerine güç bela… Evlenmişler… Babam çok şükür annemi bulmuş… Çalışmış, çalışmış… Bildiği en iyi şeyi yapmış, çalışmış… ÇOK şükürler olsun, ömrü uzun olsun, dünya durdukça dursun güzel yerlere gelmiş… Amcam Ülkü Ocaklarının bıçkın delikanlısı olmuş. Dava sahibi, duruşu olan, inançlı… Sonra bir gün amcam ve halam öyle bir kansızlıkla sınanmışlar ki; aileye bomba düşmüş, ocaklardan uzak… Anlatmaya insan fıtratının utanacağı şeyler yaşanmış. Nihayetinde iki kardeş, yıkılan yuvaların ardında bir enkaz gibi çökmüş kalmış. Hani derler ya Allah kimseye çekemeyeceği, kaldıramayacağı yükü yüklemez. Herkes taşır kendine biricik acısını. Ama nasıl taşır? Kimisi koyar bir kara çuvala, vurur sırtına devam eder. Kimisi yavaş yavaş götürür. Kimisi de sürüne sürüne taşır… Taşır da nasıl taşır.  

Amcam sürüne sürüne taşıdı acısını. Kimseye ses etmeden, kimseye yük olmadan, kimseye acınmadan… Onun zararı hep sadece kendisineydi. Yıllar sonra bir gariban buldu, onunla yoldaşlık etti. Karı koca gibi değil de birbirine yaslanmış iki tuğla gibiydiler… Bizde karı kocanın uygunluğu için birbirinin çulunu taşır derler. Amcamla yengem de o hesap birbirlerinin çulunu taşıdı yıllardır.

Ve bugün… Amcam o yükü sırtından indirdi… Çocukluğundan kalan, üzerini ihanetle dağladığı bütün yaralarını koydu baş ucuna… İnci bir tesbih gibi dizdi her yarayı… Tesbih çekmeyi çok sever zaten… Kaç gam, kaç keder, kaç sızı, neler sayar kim bilir her bir tanede… Çeşit çeşit, renk renk… Güler geçerdi her şeye bana koymaz der gibi… Bu da dert mi der gibi karşılardı her şeyi… Dağlanacak yeri kalmamış gibi… Borcu yoktur amcamın ama çok alacağı vardır. Bugün karnını doyurdu mu, yarına Allah Kerim der, elinde avcunda ne varsa kim istese verir. Yarını düşünmez, tevekkülvari bir boşvermişliği vardır. Nereden bakarsan bak göreceğin en net şey gün tamamlamaya çalıştığıdır. Şu fani dünyada ona biçilen her acıyı yaşamış, her şeye eyvallah etmiş, payını alıp, küfür eder gibi gelmişine geçmişine, otağına, atasına yarım ağızla bir gülüş atmış,  günü bitsin diye bekleyen biridir.

Amca… Kalk olur mu? Sıra senin değil… Ölemesin diye iç geçirerek ölmesini beklediklerimiz var… Devranın dönüşünü izlemen lazım amca… Kapalı gişeymiş… Mutlaka görmen gerekiyor…. Yüreğin soğumadan ölme… Sen yüreğini soğutmadan ölürsen buralar cehennem olur… Ahirete bırakmaz Mevlâ… İlahi adaleti burada izle sende… Gitme… Çök bir duvar dibine, al eline tesbihini, umursamaz gülüşünü de tak mutlaka, tamam demli çayında benden, bekle amca… Ama ölme… Bekle…

Yazarın Diğer Yazıları