Mutsuz gençler
Latife ÖGE AKIN
Siz de farkında mısınız bilmiyorum ama gençler aşırı derecede mutsuz. Ne bulunduğu ortamdan, ne yaşadığı hayattan, imkanlarından, hatta ailesinden memnun değiller…
İşin garip yanı buna hakkı olan da olmayan da aynı durumda, imkanlar içinde olan, standartları yüksek olan ile gerçekten yoklukla mücadele eden aynı derecede mutsuz.
Sadece maddiyat da değil, illa ki mutsuz olmak İçin bir sebepleri var…
Kimisi dersleri nedeniyle bunalmış, kimisi arkadaşları ile bir statü yarışında kaybolmuş, kimisi ailesinin ona sağladığı daha doğrusu sağlayamadığı imkanlar nedeniyle, kimisi sağlanan imkanların verdiği doyumsuzluk ve şımarıklık sebebiyle bir şekilde bu hayattan memnun değil…
Eskilerle kıyaslamaya oldum olası karşıyım, sinir bozucu olduğunu düşünüyorum, bir şeyi eskilerin de yaşamış olması o şeyin koşulsuz doğru olduğu anlamına gelmiyor ya da öyle olması gerektiği anlamına gelmiyor.
Büyüklerin yaşadığı imkansızlıklar, şartlar, o dönemin genel standartları, buna sabredip kabullenmiş olmaları şu an gençler için belirleyici değil, olmamalı…
Ama ortada şöyle bir gerçek var gençlerde müthiş bir doyumsuzluk var, çocuklar bir şekilde sosyal medya eliyle mutsuz olmaya programlanmış gibiler, kafaları şükretmemeye kodlanmış gibi…
Sürekli bir isyan halindeler ve asla standartlarını kendilerinin yükseltmesi gerektiğini anlamıyorlar.
Şu an böyle bir durumun içindeyim, bu durumdan memnun değilim ama bu şimdilik böyle. Benim yapmam gereken hayatımı daha iyi ve yüksek standartlı hale getirmek için çalışmak… Bugün derslerime çalışmak, iyi bir meslek sahibi olmak, yarın sahip olduğum standartları en iyi şekilde yapıp hayatımı kazanmak demiyorlar.
Daha doğrusu çözüm odaklı değiller. Sadece şikayet halindeler.
Sunulmayan imkanlar için ailesine, topluma, devlete bile düşmanlar.
Haklı oldukları yerler de var elbette ama sorun çözmeye yetmiyor.
Gençler doğru yönlendirilmiyor. Ne eğitim anlamında, ne ahlak anlamında, ne dini anlamda, ne kişisel gelişim anlamında gençler doğru yönlendirilmiyor. Korkunç bir eğitim sistemi varken bunun tek suçlusu olarak aileleri göstermek acizlikten başka bir şey değildir.
Biz Türk toplumu olarak çocuk doğduğu andan itibaren prens/ prensesmiş gibi davranıyoruz. Dünyadaki tek çocuk kendisiymiş gibi hissettiriyoruz. Küçükken gücümüz dahilinde her istediğini yapıyor, her türlü şımarıklığa izin veriyoruz. Çocuğu eğitme noktasında bildiğimiz en iyi şey onu başka çocuklarla kıyaslamak. Kendi ebeveynliğimizi bile bu şekilde tatmin ediyoruz. Dolayısıyla çocuk büyüdüğünde bunları öğrenmiş biri olarak hem hayatında ona prens ya da prenses gibi davranmasını bekliyor, hem her imkanın ona altın tepsiyle sunulmasını bekliyor, hem içinde bulunduğu şartlarla mutlu olmayı değil başkalarının hayatına bakıp yaygara koparmayı öğreniyor, yaygara kopardığı zaman bu işin çözüleceğini zannediyor. Ortaya asi, isyankar çevresine hatta kendisine zarar veren gençler, bununla baş etmeye çalışan, hatayı nerede yaptığını anlamaya çalışan aileler ve usulsüzlüğün ahlaksızlığın çöreklendiği bir toplum ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak gelecek önce ailelerin çocuklarına verdiği eğitimle sonra ülkenin eğitim sistemi ile doğrudan alakalı. Çözmemiz ve anlamamız gereken asıl mesele bu.