Mehmet Bina

'Ben de İslâm'ın oğluyum '

Mehmet Bina

Vakit kuşluk vaktiydi. Bazı sahabeler, Mescidi Nebevi'de halka kurmuş sohbet ediyorlardı. 
Bu arada Hz. Selman'i Farisi (r.a) mescidi nebeviye girer. Mesciddeki Sahabelere selam verip uygun bir yere oturur. Oturanlardan bazıları, Hz. Selman'ın işiteceği bir sesle, birbirlerine kabile ve soylarını sormaya başlarlar.
Biri; ben Temim kabilesindenim. 
Bir diğeri; ben Kureyş kabilesindenim. 
Üçüncüsü Ben ise Evs kabilesindenim derler.
Hz. Selman bütün bu konuşulanları sükunetle dinliyordu. İçlerinden biri dönüp Hz. Selman'a sorar: Ey Selman senin soyun ve ırkın nedir? 
Onlara göre onun vereceği cevabı yoktu, çünkü o acemdi ve bilinen bir soyu yoktu,
Hz. Selman (r.a), bütün Müslümanlara ders verircesine vakarlı ve sükunetle cevap verdi : 
"BEN İSLÂM'IN OĞLU SELMAN'IM".
Ben dalaletteydim. Allah c.c, Hz.Muhammed (s.a.v) ile beni hidayete erdirdi. 
Ben fakirdim. Allah c.c, Hz.Muhammed (s.a.v) ile beni zenginleştirdi.
Ben köleydim. Allah c.c, beni Hz.Muhammed (s.a.v) ile özgürlüğüme kavuşturdu. 
İşte benim soyum ve ırkım. 
Ses seda yoktu. Herkes donup kalmıştı. Ama içten içe İslâm kardeşliği duyguları kaynamaya başlamıştı. 
Hz.Ömer (r.a) olanları mescidin bir yerinde dinliyordu. Bu cevabı duyar duymaz, cezbe haline kapılarak ayağa kalkar ve onların yanına gelerek, "
"BEN DE İSLÂMIN OĞLU ÖMER'İM. 
İSLÂMIN OĞLU SELMAN'IN KARDEŞİYİM" der.
Oradaki sahabelerden biri de kalkarak "BEN DE İSLÂM'IN OĞLUYUM". 
Bir başkası; "BEN DE İSLÂM'IN OĞLUYUM" 
Bir başkası "BEN DE İSLÂM'IN OĞLUYUM" diye bağırmaya başlarlar.
İşte bizi, ancak bu RUH birleştirir, Cinnî ve İnsî düşmanların tuzaklarından kurtarır ve bizi tek kelime altında birleştirir.
-Bizim davamız ne Arap ne Türk ne Kürt ve ne de makam rütbe davası olsun bizim davamız Allah'ın davası olsun. Allah'ın dinini en ücra köşelere ulaştırmak olsun. Allah'ın şeriatını yeryüzüne hakim kılmak için olsun.
"Bende İslamın oğluyum. "
Selmani Farisi, Efendimiz (SAV) Medineye Efendimize (SAV) iman etmek üzre hicret etmiş ve bir yahudinin yanında (bahçesinde) çalışmaya başlamıştı Selman-ı Farisi  hazretleri  müslüman olduktan sonra, köleliği bir müddet daha devam etti.
Peygamber Efendimizin (SAV), “Kendini kölelikten kurtar ya Selmân” buyurması üzerine sahibine gidip, azad olmak istediğini söyledi. Buna zorla razı olan yahudi, üçyüz hurma fidanı dikerek yetiştirip ve hurma verir hale getirmeği ve kırk rukye altın (o zamanki ölçüye göre bir miktar altın) vermesi şartıyla kabul etti.
Bunu Resulullaha haber verdi. Resulullah eshabına; “Kardeşinize yardım ediniz” buyurdu. Onun için üçyüz hurma fidanı topladılar. Resulullah “Bunların çukurlarını hazır edip, tamam olunca bana haber ver” buyurdu. 
Çukurları hazırlayıp, haber verince Resulullah(SAV) teşrif edip, kendi eliyle o fidanları dikti. Bir tanesini de Hz. Ömer dikmişti. Hz. Ömer’in diktiği hariç, hepsi, Allahü teâlânın izni ile, o sene hurma verdi. O bir taneyi de söküp, kendi mübarek eli ile yeniden dikti ve diktiği anda hurma verdi. Bundan sonra Ehl-i suffa arasına katıldı.
Buyurdular ki: Bir gün bir zat beni arıyor ve “Selman-ı Farisi’yi Mükatib-i fakir (Efendisi ile hürriyetine kavuşmak için belli miktarda anlaşan köle) nerdedir” diye soruyordu. Beni buldu ve elindeki yumurta büyüklüğündeki altını verdi. Bunu alıp Peygamberimize gittim ve durumu arzettim.
Resulullah altını tekrar Selmân-ı Farisi’ye verip, “Bu altını al borcunu öde” buyurdu. Selman-ı Farisi, “Ya Resulallah, bu altın yahudinin istediği ağırlıkta değil” deyince, Resulullah o altını alıp, mübarek dilinin üzerine sürdü. “Al bunu! Allahü teâlâ bununla senin borcunu eda eder” buyurdu. Selman-ı Farisi, “Allah hakkı için o altını tarttım, tam istenilen miktarda geldi. Götürüp onu da sahibime verdim. Böylece kölelikten kurtuldum” dedi

Yazarın Diğer Yazıları