Mehmet Bina

Damda deve aranır mı?

Mehmet Bina

-Gerçek kulluğa erişebilmek için dünyânın geçici yaldız, şâşaa ve gel-geç sevdâlarından uzakta kalmak bir zarûrettir.

-Nitekim İbrahim bin Ethem Hazretleri’nin takvâ yoluna meyletmesi, şöyle bir ihtar neticesindedir:

Bir gece yarısıydı. İbrahim bin Ethem, tahtının üzerinde uyuyakalmış olarak yatmaktaydı. Birden sarayının damında müthiş bir gürültü ve patırtı çıktı. Yüksek sesle bağırışıp çağrışmalar gittikçe çoğaldı ve en-nihâyet sultânı uyandırdı.

Sultan İbrahim bin Ethem, hızla yerinden doğrularak dama doğru haykırdı:

“–Kim var orada? Gecenin bu saatinde damda ne yapıyorsunuz?”

Derinden bir cevap geldi:

“–Kaybolan devemizi arıyoruz sultânım!”

İbrahim bin Ethem hiddetle seslendi:

“–Damda deve aranır mı bre ahmaklar?!.”

Bu seferki cevap çok mânidar ve irşad niteliğindeydi:

“–Ey İbrahim bin Ethem! Sen damda deve aranmayacağını biliyorsun da, sırtındaki ipekli elbiseler, başındaki tâc, elindeki kırbaç ve oturduğun tahtla Hakk’ı arayıp bulamayacağını bilmiyor musun?!.”

-Bu hâdise, İbrahim bin Ethem’in rûhunda uzun zamandır başlamış bulunan mânevî med-cezirleri sıklaştırdı.

DESENE ASIL YAYA BENMİŞİM

Büyük velîlerden İbrahim Edhem Hazretleri, hacca gitmeye karar verir ve yaya olarak yola çıkar. Yolda giderken, cins devesi üzerine kurulu, mağrur bir kabîle reisine rastlar.

Reis, İbrahim Edhem Hazretleri’nin yaşlı hâliyle tek başına yola çıkmış olmasına ve görünürde de bir azığının bulunmamasına çok şaşırır. Bu sebeple de tuhaf bakışlarla sorar:

“–Ey ihtiyar, nereye gidiyorsun böyle?”

İbrahim Edhem Hazretleri ise sükûnetle:

“–Haccetmek niyetiyle Kâbe’ye gidiyorum.” diyerek mukâbelede bulunur.

Aldığı bu cevap üzerine kabile reisinin tuhaf bakışları, yerini alaycı bir tebessüme bırakır. Bir müddet böyle devam eder. Sonra da küçümseyici bir tavırla:

“–Be hey ihtiyar! Deli misin, dîvâne misin sen ya hu… Bineğin yok… Azığın yok… Bunun yanında yol ise çok uzun. Hem de çook uzun. Sen bu zayıf ve ihtiyar hâlinle Kâbe’ye nasıl varacaksın? Bu uzun yolda nasıl dayanacaksın?..” der.

İbrahim Edhem Hazretleri, karşısındaki gâfil insanın gönlünü uyandırabilmek ümîdiyle:

“–Aslında benim birçok bineğim var; ama sen onları göremiyorsun…” diyerek cevap verir.

Duyduğu bu sözler üzerine Reis, alaycı tavrına devamla:

“–Ne olur bunları açıkla da ben de bileyim…” der.

İbrahim Edhem Hazretleri ise sükûnet hâlini hiç bozmadan:

“–Dinle öyleyse!” deyip ilâve eder:

“–Benim «sabır» adlı bir bineğim vardır ki, başıma bir belâ geldiğinde onunla yoluma devam ederim.

«Şükür» adlı bir bineğim vardır ki, nîmete kavuştuğum zaman onunla nice menziller geçerim.

Yine önleyemeyeceğim ve kusurum olmayan bir kazaya uğradığım zaman, «Ben gaybı bilmiyorum, olanda benim için hayır vardır» derim, «rızâ» adlı bineğimin usluluğuyla maksûduma ererim.”

Bunları dinleyen reisin alaycı tavrı, yerini birden şaşkınlığa bırakır. Hayretle tekrar sorar:

“–Daha başka neyin var?”

“–Bir de şu var ki, nefsim dünyevî bir arzuya yöneldiği vakit; kabirlerde benden çok daha küçük yaşta, hattâ gencecik insanların yattığını düşünerek, nefsime uymaktan sakınırım. Zira her insan ölecek yaştadır!”

Bu sözlerle derin bir tefekküre dalan kabile reisi, İbrahim Edhem Hazretleri’ne uzun uzun bakar ve sonra dudaklarından şu sözler dökülür:

“–Desene, asıl yaya benmişim de hakîkatte binekli olan senmişsin ey ihtiyar. Var yoluna devam et. Zira bu zarif ve hakîkate vâkıf olan gönülle sen, nasıl olsa murâdına ereceksin.”

BİZDE SENİN İÇİN ONUN KALBİNİ YIKADIK.

-İnsan da Hacerü’l-Esved gibi cennetten çıkmadır. İşlediği günahlarla ne derecede düşerse düşsün, onun özündeki değer bâkîdir. Bu sebeple, günâha olan düşmanlığı günahkâra sıçratmamak îcâb eder. Fakat günahkâra olan müsâmahayı da günâha taşırmamak gerekir.

-Nakledildiğine göre İbrahim bin Edhem Hazretleri, bir sarhoşun pis kokulu ve bulaşık ağzını yıkamış, bunu niçin yaptığını soranlara da:

“–Eğer yüce Allâh’ın adını zikretmek için yaratılan dil ve ağzı bulaşık olarak bıraksaydım, hürmetsizlik olurdu...” demişti.

-Adam ayıldığında ona:

“–Horasan zâhidi İbrahim bin Edhem ağzını yıkadı...” dediler.

Bu durumdan mahcup olan sarhoşun gönlü de gaflet uykusundan uyandı ve:

“–Öyleyse ben de tevbe ettim...” dedi.

-Böyle bir ıslâha vesîle olan İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne rüyâsında Hak katından şöyle buyruldu:

“–Sen Biz’im için onun ağzını yıkadın! Biz de senin için onun kalbini yıkadık!..”

-İşte hizmet, böylesine yüksek bir kalbî hayatla îfâ edildiğinde neticesi de o nisbette bereketli olur. İnsan bu hâle ulaşınca muhabbet odağı hâline gelir. Muhabbetle atılan tohum da ebedîdir.

ALLAH DOSTLARINI SEVMEK.

İbrahim Ethem Hz.leri buyuruyor.

Gece rü'yâmda, elinde bir defter olduğu halde "Cebrâil'in (a.s.) yeryüzüne inmekte olduğunu gördüm. Burada ne yapacaksın? diye sordum.

"Bu deftere Allahü teâlânın dostları kim ise onların isimlerini yazacağım." buyurdu.

"Peki beni de yazacak mısınız?" diye sordum".

"Sen, o dostlardan birisi değilsin ki" buyurdu.

"İyi ama ben o dostların dostuyum, o Allah dostlarını Allah için seviyorum" dedim. ▪︎Bundan sonra Cebrâil (a.s.) biraz düşündü ve Şimdi "İlk önce İbrâhîm'in ismini kaydet" diye bir ferman geldi" buyurdu.

(Kaynak: İslam ve ihsan)

Yazarın Diğer Yazıları