Mehmet Bina

Fatih Sultan Mehmed Ve İstanbul'un Fethi!

Mehmet Bina

Üç büyük medeniyete başkentlik yapan İstanbul'un  fethinin 571. yılı bugün (29 Mayıs 2024) kutlanıyor. 

* Tarih boyunca "Her yiğidin gönlünde yatan aslan" olan İstanbul, 1453'ten önce farklı medeniyetler tarafından 28 kez kuşatıldı.

Osmanlı Devleti’nin de daha önce tam yedi kez kuşattığı İstanbul, 29 Mayıs 1453’te altıncı Osmanlı padişahı II. Murad'ın oğlu olan 
Fatih Sultan Mehmet (2. Mehmet) tarafından fethedildi.

Bizans tarihçisi Dukas’ın naklettiğine göre “Edirne Sarayı’nda iken Fatih’in gözüne uyku girmiyordu. Gece gündüz tek düşüncesi İstanbul’u nasıl alacağıydı.” 

Yine Dukas, Fatih’in gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra da “gece gündüz tek düşüncesi gerek yatarken gerekse de sarayın bahçesinde dolaşırken nasıl bir savaş planı ve stratejisi uygulayarak İstanbul’u alacağıydı” demektedir. Nihayet iki ay kadar süren bir kuşatmadan sonra İstanbul 1453 senesinin Mayıs ayında fethedildi.

İstanbul’un fethiyle birkaç asırlık Doğu Roma’nın varlığı sona erdi.

İstanbul’un fethedilmesi Osmanlı Devleti açısından pek çok nedenden ötürü gerekliydi. 

Bunun ilk sebebi, Peygamberimiz (s.a.v.)'in bir hadisinde belirttiği: “Kostantiniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.” müjdesine nail olmaktı.

Peygamberimiz (sav)'i yedi ay evinde misafir eden Ebû Eyyûb el-Ensârî (Hâlid b. Zeyd)  Hz.leri 80 küsur yaşında iki sefer İstanbul’a sefer etmiş, burada vefat etmiştir. 

Yani “biz yeterince Allâh’ın dînine hizmet ettik, artık bir kenara çekilelim, başkaları cihâd etsin.” dememiştir. Son nefesine kadar, Allah Rasûlü’nün mesajını, tebliğini, dâvetini gönüllere ulaştırmak için büyük bir îman gayreti içinde olmuştur.

*Ebu Eyyubel Ensari Hz.leri, ihtiyarlık döneminde bile her yıl bir savaşta bulunmaya gayret etti. Katıldığı seferlerin sonuncusu, Yezîd b. Muâviye kumandasındaki İstanbul kuşatmasıdır.

 Ebû Eyyûbel Ensari Hz.leri, kuşatma devam ederken hastalanarak (669) yılında vefat etti. Cenaze namazını Yezîd b. Muâviye kıldırdı. Vasiyeti üzerine bir askerî birlik tarafından surlara yakın bir yere götürülerek oraya defnedildi. 

Durumu öğrenen Bizans imparatorunun kuşatma kalktıktan sonra onu kabrinden çıkarıp vahşi hayvanlara yedireceğini söylediği, fakat İslâm ordusu kumandanı tarafından gönderilen cevapta, böyle bir şey yapıldığı takdirde İslâm ülkesinde yaşayan hıristiyanların ve kiliselerin zarar göreceği bildirilince kabre dokunmayacaklarına dair teminat verdiği nakledilmektedir.

Ebû Eyyûbel Ensari Hz.lerinin kabrinin sonraları bir bina içine alındığı, kıtlık zamanında kabrini ziyarete gelen hıristiyanların onun hürmetine yağmur istediği ve asırlar boyunca bu kabrin itina ile korunduğu ve İstanbul'umuzun manevi mimari olduğu bilinmektedir.
-ilme çok düşkün olan babası  2. Murad'ın emriyle Fatih Sultan Mehmet küçük yaşta eğitilmeye başlandı. 

Molla Gürani, Akşemseddin, Molla Yegan, Molla Ayas, Çelebizade ve Temcidoğlu gibi dönemin tanınmış alimleri Fatih'in eğitimiyle yakından ilgilendi.

Fâtih, İstanbul’un fethinden sonra, adaletten hiç ayrılmamış ve kendisini de hukuk gibi durumlarda halk ile aynı seviyede tutmuştur.
Buna bir örnek verirsek,  Görevini emrinin dışında yapan bir hris­ti­yan mîmârın kolunu kestirmişti. 

İstanbul kadı'sı Hızır Bey, Fâtih’in en yakın arkadaşı ve dostu idi. Kendisini İstanbul kadılığına da Fâtih tâyin etmişti.

Eli kesilen hris­ti­yan mîmar, Kadı Hızır Bey’e gidip Fâtih’i dâvâ etti. Fâtih’e hitap tarzı «es-Sultân ibnü’s-Sultân el-Gâzi Ebû’l-Feth Muhammed Hân-ı Sânî» iken kadı Hızır Bey, herhangi bir insanına kullanılan hitapla:

«Murad oğlu Mehmed, şu saatte mahkemeye gelin!» celbini gönderdi.

Fâtih, duruşma günü mütevâzı bir fert gibi mahkemeye gitti ve sanık sandalyesine oturdu. 

Hızır Bey, ye­rini aldı. Ve mahkeme başladı.

Mahkemelerde hâkim vekil tayin ettiği için oturur, diğerleri ayağa kalkarak, ayakta ifâde verirdi. 

Hızır Bey, Fâtih’i otururken görünce, ona:

“–Suç duruşmasından, ayağa kalk!” diye ihtâr etti.

Bu îkaz üzerine Fâtih, ifâde için ayağa kalktı. 

Kadı Hızır Bey, muhâkeme neticesinde Fâtih’i suçlu, hris­ti­yan mîmarı mazlum buldu. 

Kısas âyetini okudu. Ve Fâtih’in kolunun aynı şekilde kesilmesine karar verdi.

Bütün dün­yayı dize getiren cihan pâdişâhı Fâtih Sultan Mehmet, kararı sükûnet ve tevekkülle karşılayarak:

“–Hüküm şer’-i şerîfindir!..” dedi.

Hris­ti­yan mîmar, bu ulvî adâlet sahnesinden fevkalâde duygulanarak gözyaşları içinde:

“–Hakkımdan vazgeçiyor, diyet kabul ediyorum!..” dedi.

İş, bu sû­ret­le tatlıya bağlandıktan sonra Fâtih, Kadı Hızır Bey’e:

“–Benden değil de Allah’tan korktuğun için seni tebrik ederim!..” dedi.

Kadı Hızır Bey de, oturduğu minderin altından bir topuz çıkardı:

“–Eğer verdiğim hükmü kabûl etmeseydin, bununla kafana vuracaktım.” dedi.

Fâtih de, buna cevâben kaftanının altında sakladığı kılıcı gösterdi ve:

“–Sen de eğer adâlet üzere hükmetmeseydin, bununla kafanı vuracaktım...” dedi.

Ayrıca Fâtih, şahsî malından hris­ti­yan mîmara bir ev bağışladı. Bunun üzerine hris­ti­yan mîmar:

“–Dün­yada böyle bir adâletin eşi yoktur. Ben artık bu andan iti­bâren müslümanım...” diyerek kelime-i şehâdet getirdi.

Fatih İstanbul'u Fethettikten sonra  sonra şehri geziyordu. Ancak bir yan sokaktan bir inleme işitti. Derhal yanındakilere:
-"Bu inleyen adamı bulup getirin" dedi. 

Biraz sonra üstü başı perişan, saçı sakalı birbirine karışmış bir ihtiyar, padişahın huzuruna getirildi. Padişah bu zavallıya:

-"Bu ne haldi, sizi neden hapsettiler?" diye sorduğunda ihtiyar şöyle cevap verdi:

-"Muhasara başlayınca Bizans imparatoru beni çağırdı ve Türkler İstanbul'u alacak mı diye sordu. Ben de alacaklar diye söyleyince, beni bu hale soktular."

Padişah ihtiyara:

-"Peki söyle bakalım, İstanbul bizim elimizden çıkacak mı?" İhtiyar biraz düşündükten sonra şöyle cevap verdi:

-"Bu güzel şehrin düşmanı çoktur. Ancak sizin aranızda fesat artar, şahsi menfaat ön planda düşünülmeye başlanır, elindeki emvali yabancılara satanlar çoğalır ve yabancılardan medet umanlar artar, işte o zaman İstanbul sizin elinizden çıkar".

Fatih ellerini yukarı kaldırıp şöyle dedi:

-"Dilerim Allah'tan ki, bunları yapanları Allah'ın kahrı gazabına uğrasınlar" dedi.

Yazarın Diğer Yazıları