Mehmet Bina

İlk öğretmen, mus'ab bin umeyr (ra).

Mehmet Bina

Peygamberimiz (sav), sağlığında bazı sahabeleri, islamiyeti öğretmek ve tebliğ için çeşitli şehirlere ve ülkelere göndermiştir.

Mesela Çin'e öğretmen olarak ilk giden sahabe Vehb bin Ebi Kebşe'dir. Kabri bugün Çin'in en büyük şehirlerinden biri olan Guangzhou'dadır.

Hz. Peygamber (sav) den sonra da halkı eğitmek amacıyla halifeler bazı Sahabileri değişik beldelere göndermişlerdi.

Hz. Ömer, Kuran’ı ve dinin hükümlerini Şam'lılara öğretmek üzere Mu’âz b. Cebel, Ubâde b. es-Sâmit ve Ebû’d-Derdâ’yı görevlendirmişti.

Yine Hz. Ömer’in Kufe ve Basra halkına İslâm’ı öğretmek için onar sahabe gönderdiği rivayet edilmektedir.

Medine'ye de öğretmen olarak ilk giden sahabe Mus'ab bin Umeyr (ra).

Henüz 17 yaşında olan Mekkenin en zengini ve en yakışıklı genci, bütün eşyaları çok özel olan, güzel kokular süren ipek elbiseler giyen sonra müslüman olup, Annesi tarafından işkence gören, sonra annesinin işkencesinden kurtulup,

Hz. Peygamber Efendimiz sallâllahu âleyhi vesellem tarafından,

Medine'ye, İlk ögretmen  olarak giden, Medine'yi hicrete hazır hale getiren orda açlığa yokluğa katlanan..

 Efendimiz Hz Muhammed Mustafa sallâllahu âleyhi veselleme çok benzediği için..

Şehid edilen, Kabre konulacağı zaman kefen bulunamayıp, Eski yırtık elbisesi kefen yapılan ve ayakları açık kalan kabre indirilirken..

Hz Peygamberimiz, (sav ) Efendimiz ve sahabelerin hıçkıra hıçkıra ağladıkları..

Malını, gençliğini, canını Allah ve Rasülü uğrunda feda eden aziz sahabe ve ilk Muallim Mus'ab bin Umeyr (ra).

Mekke’de bulunduğu esnada bir gün, Hz. Peygamber (sav), onun bir kemik parçasını sıyırdığını gördü. Ve yanındaki sahabilere, “Bu zatı görüyorsunuz ya, anne ve babası ona en güzel yiyecekleri verdikleri hâlde, onları bırakıp bizimle beraber açlığa tahammül ediyor.”

Peygamberimiz (sav) “Mekke’de Mus’ab’dan daha zarîf, daha nârin, daha güzel kimse yok Saçları kıvrım kıvrımdı''.

Mus’ab bin Umeyr(ra), Medîne’de Es’ad bin Zürâre’ (ra) in evinde Kur’ân-ı Kerîm öğretiyor ve İslâmiyet’i anlatıyordu. Onun bu hizmetiyle Medîne’de çok kimse Müslüman oldu. Medîne’de bulunan kabîle reîslerinden Sa’d bin Muâz, Üseyd bin Hudayr henüz Müslüman olmamışlardı. Bunların durumu çevreyi etkiliyor, İslâmiyet’in hızla yayılmasını engelliyordu.

Bir gün Mus’ab bin Umeyr (ra), bir bahçede, etrâfında bulunan Müslümanlara dîni anlatıyor, sohbet ediyordu. Bu sırada Evs kabîlesinin reîslerinden olan Üseyd, elinde mızrağı olduğu hâlde hiddetli bir şekilde gelip, şöyle konuşmaya başladı: "Sözümüzü dinle, Siz bize niçin geldiniz, insanları aldatıyorsunuz?. Hayâtınızdan olmak istemiyorsanız buradan derhâl ayrılın"!

Onun bu taşkın hâlini gören Mus’ab bin Umeyr (ra);

– "Gel biraz otur! Sözümüzü dinle. Maksadımızı anla, beğenirsen kabûl edersin. Yoksa engel olursun," diyerek gâyet yumuşak ve nâzik bir şekilde karşılık verdi. Üseyd sâkinleşip;

– "Doğru söyledin", dedi ve mızrağını yere saplayarak oturdu.

Mus’ab bin Umeyr (ra) ona İslâmiyet’i anlattı ve Kur’ân-ı kerîm okudu. Kur’ân-ı Kerîm’in eşsiz belâgatı ve tatlı üslûbunu işiten Üseyd kendini tutamayıp;

– "Bu ne kadar güzel, ne kadar iyi bir sözdür. Bu dîne girmek için ne yapmalı", diye sordu.

Güzel yüzlü, tatlı dilli öğretmen cevap verdi:

- "Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah demek kâfidir". 

Mus’ab bin Umeyr (ra)’in, bu sözü üzerine Kelime-i şehâdeti söyleyip Müslüman olan Üseyd, sevincinden yerinde duramadı ve:

– "Ben gidip arkadaşlarıma da anlatayım", diyerek ayrıldı.

Evs kabîlesinin reîsi Sa’d bin Muâz’ın ve kabîlesinin yanına varınca, Müslüman olduğunu söyledi. Bunu gören Sa’d, şaşırarak hiddetlendi ve Mus’ab bin Umeyr (ra)’in yanına koştu. Yanına varınca sert bir kızgın bir tavırla konuşmaya başladı. Mus’ab bir Umeyr (ra), ona da gâyet yumuşak konuştu ve oturup biraz dinlemesini söyledi. Sa’d, bu nâzik konuşma karşısında yumuşayıp oturdu ve konuşulanları dinlemeye başladı. Mus’ab bin Umeyr (ra), ona da İslâmiyet’i anlattı ve Kur’ân-ı Kerîm'den bir miktâr okudu. Kur’ân-ı Kerîm okunurken Sa’d’ın yüzü birden bire değişiverdi. O da orada Müslüman oldu.

Kendinde duyduğu üstün bir hâlin ve râhatlığın şevkiyle derhâl kavminin yanına gidip onlara şöyle dedi:

- "Ey kavmim beni nasıl biliyorsunuz, Sen bizim büyüğümüz ve üstünümüzsün" dediler.

– "Öyle ise Allah’a ve Resûlüne îmân etmelisiniz… Îmân etmedikçe sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana harâm olsun". Bunun üzerine kavmi hep birden İslâmiyeti kabûl etti. O gün kabîlesinden îmân etmedik kimse kalmadı.

Mus’ab bin Umeyr (ra)’in büyük gayretleri ve hizmeteri netîcesinde İslâmiyet, Medîne’de sür’atle yayıldı. Öyle ki, İslâmiyet her eve girmiş, neredeyse îmân etmeyen kalmamıştı.

Peygamberimiz (sav) in en yakını amcası Abbas (ra) ın evlatları da, islamiyeti yaymak ve öğretmek için hep uzaklara gitmişlerdir.

İbn Sa’d, Tabakât’ında“Biz hiç bir ananın çocuklarının kabirlerini, Abbas’ın Ümmü’lFadl’dan olan çocuklarının kabirleri kadar birbirinden uzak görmedik. Fadl Şam’da; Abdullah Taif’te;

Ubeydullah Medine’de; Kusem Semerkand’da; Ma’bed ise Afrika’da vefat etti.” rivayetine yer vermiştir.

Rabbim şefaatlarına nail eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları