Kul Hakkı
Mehmet Bina
İnsanların gereğini yerine getirmekle yükümlü oldukları haklar “Allah’ın hakları” (hukūkullah) ve “kulların hakları” (hukūk-ı ibâd) şeklinde başlıca iki kısma ayrılmış, bazı kaynaklarda bunlara bir de hem Allah hakkı hem kul hakkı sayılan haklar eklenmiştir. (TDV)
İslam alimleri buyurdu ki:
“Vefat etmeden, hayatta iken hakkını helal eden âhirette kazançlı çıkacaktır. ‘Ben falancaya hakkımı helal etmiyorum’ dememelidir. Hatta ‘Ben, kıyamete kadar olan bütün haklarımı herkese helal ettim’ demelidir... Kimin haklı olduğu ahirette meydana çıkacak ve kendini ‘alacaklı’ sanan nice kimseler, o gün ‘borçlu’ çıkıp kahrolacaklardır!..”
Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu, sahibine geri vermek, yüzlerle lira sadakadan kat kat daha sevaptır. Bir kimse, Peygamberlerin yaptığı ibadetleri yapsa, fakat, üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennete giremez. (Mektubat-ı Rabbani c.2, m.66, 87)
Kıyamet günü, hak sahibi, hakkından vazgeçmezse, bir dank (yarım gram gümüş) hak için, cemaat ile kılınmış, kabul olmuş yediyüz namazı alınıp, hak sahibine verilecektir. (Dürr-ül Muhtar)
Kul hakkını, Allahü teâlânın hakkından önce ödemek gerekir. Kul hakkı olan günahların affı güç ve azapları daha şiddetlidir. Başkasının hakkını yiyen, hak sahipleri ile helalleşmedikçe affa uğramaz. Yani üzerinde kul veya hayvan hakkı bulunanı Allahü teâlâ affetmez ve bunlar Cehenneme girip, cezalarını çekeceklerdir. (Hadika)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müflis, şu kimsedir ki, kıyamette, defterinde pek çok namaz, oruç ve zekat sevabı bulunur. Fakat, bazılarına çeşitli yönden zararı dokunmuştur. Sevapları, bu hak sahiplerine dağıtılır. Hakları ödenmeden önce sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine yükletilip Cehenneme atılır.) [Müslim]
(Kibri, hıyaneti ve kul borcu olmayan mümin, Cennete girer.) [Nesai]
(Kul hakkı, müminin aybı, kusurudur.) [Ebu Nuaym]
Üzerinde kul hakkı bulunanların ruhları Cennete girmez. Salihlerin ruhları kabirlerine gelerek, cesetlerini ziyaret ederler. Vefat eden müminlerin ruhları gelip, dünyada tanıdıklarını sorarlar. (Feraid-ül-fevaid)
Kul hakkı beş türlüdür:
1- Mali (Parasal)
2- Nefsi (hayati yönden)
3- Irzi (Haysiyetle ilgili)
4- Mahremi (Namusla ilgili)
5- Dini.
1- Mali olan kul hakları:
Hırsızlık, gasp, aldatarak, yalan söyleyerek mal satmak, sahte para vermek, başkasının malına zarar vermek, yalancı şahitlik, rüşvet almak gibi.
Bu haklar için sahibi ile helalleşmek gerekir. Dünyada helalleşmezse, ahirette sevapları ona verilerek helalleştirilecektir. Mal sahibi ölmüş ise, vârisine ödenir. Vârisi yoksa veya mal sahibi bilinmiyorsa, salih bir fakire hediye olarak verilip, sevabı sahibine gönderilir. Salih fakir yoksa, İslamiyet'e hizmet eden hayır kurumlarına, vakıflara verilir. Kendi salih akrabasına, fakir olan ana babalarına, çocuklarına hediye olarak vermesi de, caiz olur. Bunları yapmak imkanını bulamazsa, mal sahibinin ve kendisinin af olunmaları için dua eder. Kâfirin hakkı için de, onunla helalleşmek gerekir. Gönlü alınmazsa, ahirette af olunması, çok güç olur.
2- Nefsi, yani hayati günah olan kul hakları:
Adam öldürmek, bir uzvunu kesmek, sakat bırakmak gibi şeylerdir.
Önce tevbe eder. Adam ölmüş ise, velisi ile helalleşmek gerekir. Velisi isterse af eder. İsterse belli bir mal ister. İsterse, mahkemeye verip, hakimden cezalandırılmasını ister. İslamiyet'te kan davası yoktur.
3- Irza dokunan kul hakları:
Dedikodu, iftira, alay, sövmek gibi haysiyetle, şerefle ilgili şeylerdir.
Tevbe etmek ve helalleşmek lazımdır. Bunlarda vârisleri ile helalleşmek olmaz.
4- Mahremi olan kul hakları:
Başkasının çoluk çocuğuna hıyanet etmek gibi şeylerdir.
Tevbe ve istigfar eder. Fitne çıkmak ihtimali yoksa, sahibi ile helalleşir. Fitne ihtimali varsa helalleşmek yerine, ona dua eder ve onun için sadaka verir. Yaptığı ibadetlerin sevaplarını ona bağışlar. Fitne ihtimali olunca, helalleşirken işlediği günahları bildirmeyip, bendeki bütün haklarını af et demekle yetinir.
5- Dini olan kul hakları:
Akrabasına ve emri altında olanlara doğru din bilgisi vermeyi terk etmek, insanların din bilgisi öğrenmelerine ve ibadetlerine mani olmak, onlara kâfir, fâsık demek. Bid’at çıkarıp veya mevcut bid’atleri savunup Müslümanların yanlış inanmalarına ve yanlış ibadet etmelerine sebep olmak. Açıktan oruç yiyerek veya açıktan başka haram işleyerek kötü örnek olmak. Bu günahlar için de tevbe etmek, hak sahipleri ile helalleşmek gerekir.
- Din işleri yüksek kurulu bu hususta şöyle diyor.
Hz. Peygamber (s.a.s.), üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin, hak sahibi olan mazlumlardan helallik almalarını öğütlemiştir. Bunun yapılmaması durumunda hesap gününde haksızlık yapan kişinin salih amellerinin, haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verileceğini, eğer verilecek salih amel bulunamazsa o zaman da mazlumun günahlarının zâlime yükleneceğini belirtir (Buhârî, Mezâlim, 10). Yine Peygamberimiz (s.a.s.), imkânı olduğu halde zamanı gelmiş bir borcu ödemeyenlerin kul hakkını ihlal ettiğini şöyle ifade eder: “Ödeme gücü olan zengin kişinin, ödemeyi ertelemesi zulümdür.” (Buhârî, Havâle, 1)
Görüldüğü üzere kul hakkı, kişinin Cennet ya da Cehennem’e gidişinde önemli ölçüde belirleyici bir rol oynamaktadır. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebâli vardır. Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir. Çünkü ilâhî adalet, bunu gerektirir. Veda hutbesinde Resûlullah (s.a.s.), “Ey insanlar, sizin canlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız, Rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır (dokunulmazdır).” (Buhârî, Hacc, 132) buyurmuştur.
Buna göre, gasp, hırsızlık veya izinsiz alma gibi yollarla elde edilen haram para veya mal, sahipleri biliniyor ise kendilerine yahut mirasçılarına, bilinmiyor ise fakirlere veya hayır kurumlarına onların namına sadaka olarak verilmelidir. Ayrıca, yapılan bu kusurlardan dolayı da Allah’tan af ve mağfiret dilenmelidir.
Mal ya da darp gibi şeylerle ilgili olmayan gıybet, bühtan gibi hak ihlallerinde en doğrusu, hak sahibine durumu anlatıp helalleşmek olmakla beraber, her zaman bu şartı yerine getirmek mümkün olmadığından ya da insanlar bundan çekindiklerinden, kendi adına tövbe edip, hak sahibi namına da istiğfar etmek, dua etmek ya da hayır hasenat yaparak sevabını ona bağışlamak, bu tür hak ihlallerine keffaret olur (İbn Teymiyye, el-Fetâva’l-Kübrâ, I, 113).
Enes bin Malik (r.a) anlatıyor:
“Bir gün Rasûlullah(s.a.v.) Efendimizle birlikte oturuyorduk. İnci dişleri görünecek kadar güldüğünü gördük.
Hz. Ömer (r.a): «– Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü! Sizi güldüren şey nedir?» diye sordu.
Peygamber Efendimiz(s.a.v.):
«– Ümmetimden Allah’ın huzurunda diz çökmüş iki adam», diye söze başladı ve şöyle devam etti:
O iki kişiden biri: «– Ya Rabbi! Kardeşimden bana yaptığı zulmün karşılığını benim için alıver » diye niyazda bulundu.
Bunun üzerine yegâne hâkim olan Allah (c.c.) diğerine:
«– Kardeşine hakkını ver bakalım,» diye emretti.
O da: «– Ya Rabbi! İyiliklerimden hiçbir şey kalmadı.» dedi.
Hak sahibi adam: «– Ya Rabbi! Günahlarımdan bir kısmını yüklensin.» dedi.
Bu şekilde bir talepte bulunmasından, memnun olmayan Peygamber Efendimizin gözleri doldu. Sonra şöyle buyurdu:
«– Muhakkak ki o gün (mahşer günü) dehşetli bir gündür. İnsanların günahlarını başkalarına yüklemeye muhtaç oldukları bir gün.» dedi ve hadiseyi sonuna kadar şöyle anlattı:
Allah Teâlâ alacaklıya dedi ki: «– Başını kaldır ve cennete bak.»
O da başını kaldırdı ve: «– Ya Rabbi! Gümüşten şehirler ve incilerle süslenmiş altından saraylar görüyorum, bunlar hangi peygamberin, hangi şehidin yeridir?»
Cenab-ı Hakk: «– Bunlar karşılığını verene aittir,» dedi.
Adam: «– Rabbim, bunun karşılığını kim verebilir ki?» dedi.
Allah (c.c.) : «– Sen verebilirsin» diye buyurdu.
Adam: «– Ya Rabbi! Ne ile, nasıl verebilirim ki?» dedi.
Yüce Allah: «– Kardeşini affetmekle,» buyurdu.
Adam: «– Ey Rabbim! Öyleyse ben onu hemen affettim, derhal hakkımdan vazgeçtim.” dedi.
Bunun üzerine Rahman ve Rahim olan Allah şöyle buyurdu :
«– Haydi kardeşinin elinden tut ve onu cennete götür.” dedi.
Bu hadiseyi anlattıktan sonra, Habib-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:
“− Siz de Allah’a saygı ve hürmette kusur etmeyin ve aranızı düzeltin. Muhakkak ki Allah Teala kıyamet gününde müminlerin aralarını düzeltecektir.”
(Hâkim, Müstedrek, IV, 620.)