Mehmet Bina

Yarın yaparım diyenler helak oldu

Mehmet Bina

-ibadetler, dünya hayatında huzurlu ve mutlu olmak, Allah'ın emrini yerine getirebilmenin sevincini yaşamak, ahirette de ebedi mutluluğu yakalayabilmek için tek çıkar yoldur. 

-Rabbimiz Kur'anı Kerimde 

 "Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım." Buyuruyor. (Zariyat süresi 56)

-Her şeyin bir ruhu olduğu gibi ibadetlerin de ruhu vardır. Bu ruh ihlastır. 

İhlasla yapılan ibadet, insanı manevi yönden temizler, Allah'ın rızasına nail olur ve Allah`a yakınlaştırır. 

Yakınlık da sevgiyi meydana getirir. Allah`ı sevmek ve O`nun sevdiği bir kul olmak inanan insan için en büyük sevinç vesilesidir. 

Bu insan ibadetin zevkine erer ve ibadetten kendisini mahrum etmediği gibi, vefatından sonrada ibadet şuuruyla yaşar.

-insanoğlu âhiret azığı hazırlama hususunda bugününü ganimet bilmeli, yapacağı hiçbir hayrı sonraya ve varlığı bilinmeyen yarınlara bırakmamalıdır. Zira hayırlı amellerini erteleyip de ihmalkârlık gösterenler hakkında; “Yarın yaparım diyenler helâk oldu.” buyrulmuştur.

-Rivâyete göre İlyas (as), Ölüm Meleği’ni görünce dehşete kapılarak ürperir. Azrâil (as), bunun sebebini merak ederek:

“–Ey Allâh’ın Peygamberi! Ölümden mi korktun?” diye sorar. 

İlyas (as) cevâben:

“–Hayır! Ölümden korktuğum için değil, dünya hayatına vedâ edeceğim için bu hâldeyim…” der. 

Sonra da sözlerine şöyle devam eder:

“–Dünya hayatında Rabbime kulluk yapmaya, iyilikleri emredip kötülüklerden men etmeye gayret ediyor, vaktimi ibadet ve amel-i sâlihlerle geçiriyor, güzel ahlâk ile yaşamaya çalışıyordum. 

Bu hâl benim huzur kaynağım oluyor, gönlüm sevinçli ve mânevî neş’elerle doluyordu. Ölünce bu zevk ve lezzetlerden mahrum olacağım ve kıyâmete kadar mezarda rehin kalacağım için mahzun olmaktayım!”

-Onun için ölüm gelmeden evvel, fırsat eldeyken, bütün gayretimizle bol bol amel-i sâlih işlemeye çalışmalıyız. Zira  amel sandığını doldurmak için gün bugündür. Ecel gelip çattıktan sonra ne kabirde ne de mahşerde sâlih amel işleme imkânımız olmayacak.

-Peygamberimiz (sav), “–Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurmuştu.

“–O pişmanlık nedir yâ Rasûlâllah?” diye soruldu. Efendimiz (sav) :

“–(Ölen), ihsan sahibi, hayır ehli, sâlih bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; 
şayet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevâbını verdiler. (Tirmizî, Zühd, 59/2403)

-Hasan-ı Basrî Hazretleri bir cenâzeye katılmıştı. Defin işleri bittikten sonra, orada gördüğü yaşlı bir zâta:

“–Ey ihtiyar! Sana Allah için soruyorum; ne dersin, acaba vefât eden bu zât, şu anda dünyaya geri dönüp sâlih amellerini artırmayı ve geçmiş günahlarına istiğfâr etmeyi düşünüyor mudur?” diye sordu.

O zât da hiç tereddüt etmeden:

“–Evet, tabiî ki düşünüyordur.” dedi.

Bunun üzerine Hasan-ı Basrî Hazretleri:

“–O hâlde bize ne oluyor ki bu vefât eden kişi gibi düşünmüyoruz?” dedi ve yürüdü. Giderken şöyle diyordu:

“Ölüm, ne müthiş bir nasihat! Kalplerde hayat olsa, ne kadar beliğ ve tesirli bir vaaz! Lâkin hitap ettiği kimselerde hayat yok!”

-İbadetjerimiz gibi, Sâlih amellerin ve hayır-hasenâtında geciktirilmeden, bir an önce ve ilk fırsatta edâ edilmesi lazım.

-Bir derviş, Hasan-ı Basrî Hazretleri’nden bir şey ister. O da hemen ayağa kalkıp gömleğini çıkarır ve dervişe verir. Oradakiler:

“–Ey Hasan, evine gidip oradan bir şeyler verseydin ya!” derler.

Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle cevap verir:

“–Bir defasında bir muhtaç mescide geldi ve; «Açım!» dedi. Biz gaflet edip hemen yiyecek getirmedik. Onu mescitte bırakıp evlerimize gittik. Sonra da unuttuk. Sabah namazına geldiğimizde bir de baktık ki, zavallı ölmüş. Kefenleyip defnettik.

Ertesi gün, yakaza hâlinde mânevî bir zuhurat olarak, o garibe sardığımız kefenin mihrapta durduğunu ve üzerinde; «Kefeninizi alın, Allah kabul etmedi!» yazısını gördüm.

-İşte o gün; «Bundan sonra bir ihtiyaç sahibini gördüğümde onu aslâ bekletmeyeceğim, hemen ihtiyacını göreceğim.» diye yemin ettim.”
-Sahabeden Ukbe bin Hâris (r.a) şöyle nakleder:

Bir keresinde Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in arkasında ikindi namazı kılmıştım. Allah Rasûlü selâm verip namazı bitirdi ve sür’atle yerinden kalktı. Aceleyle hanımlarından birinin odasına gitti. Cemaat, O’nun bu telâşından endişe ettiler. Fahr-i Kâinât Efendimiz kısa bir süre sonra döndü. Bu davranışı sebebiyle ashâbının meraklanmış olduğunu gördü ve şöyle buyurdu:

“Odamızda biraz altın (veya gümüş) olduğunu hatırladım. Beni hayırda acele etmekten alıkoymasın diye, hemen dağıtılmasını emrettim.” (Buhârî, Ezân 158)

▪︎ Sonuç olarak vakitlerimizin kıymetini bilelim, âhiret hazırlığı için geç kalmayalım, elimizi çabuk tutalım. Aksi hâlde son nefesteki pişmanlık fayda vermez!.

Yazarın Diğer Yazıları