Mehmet Kanmaz

Neden mutlu değiliz?...

Mehmet Kanmaz

Allah (cc) Bütün kainatı; bir nesneyi kabzasından (elinden) tutan bir insan gibi bin bir isminin halitasından oluşan bir iradeyle nasıl idare eder...? 
Onları akamete uğratmaz. Eğer kabzada (tutmada) bir anlık ihmal olsa, belki bu zelzeledir veya afat-ı arzi ve semavidir. 
Bunlarla, bu küçük kıyametlerle büyük kıyametin belki provası yapılıyor ve yine insanlara şöyle diyor:”
Öyle malınıza, makamlarınıza, dayanıp, yaslanıp durmayın benim sizi kavrayışım ve bırakmayışım sayesinde ayakta duruyorsunuz, tetikte durun yoksa sizi bir an kontrolüm dışına çıkarırsam koca kainat, birden bire yıkılır ve toz olur. 
Günde beş kere sizi minarelerin şerefelerinden Allahu ekber sadalarıyla azamet kokan bir hüzünlü sesle kurtuluşa çağırıyorum ama siz dünyevi işlerden vazgeçip gelmiyorsunuz. Kainat benim emrim ve irademle kaim siz de benim azametimle kıyamda duruyor ve benden kıyam talep ediyorsunuz. 
Namazın sayısız sembolik hareketleri benim dünyadaki tasarrufumun çekirdeklerini taşır.; İçinizden gelen bir tepki ile ihtiyaçlarınızı büyük bir zevkle karşılıyor eve ve çocuklarınıza mesut ve müreffeh olarak gidiyorsunuz. 
Neden Bana bu kadar tekasül (duyarsızlık) gösteriyorsunuz. Ama siz bilirsiniz, yapan bilir elbette bilen konuşur.”
Neyleyeyim herkes dünyada da ahirette de evini, namazın beş vakit antremanı ile yapar. Antremansız futbolcu nasıl sahada apışırsa Rabbi ile buluşmaya yanaşmayan insan ahiretin bütün hesap gününde seriül hisabın karşısında nasıl durabilir? 
Çalışmamış, işi ciddiye almamışsın. Sen bilirsin. Bütün hesap ortada sen müflissin, kim seni muğni durumuna getirebilir, haydi söyle bakalım.
Bediüzzaman Hz.lerinin davası Allah’ı tanıma yan,anlamayan, hissetmeyen insanlığa O’nu hissettirmek o his ile ürpermek ve azametinin karşısında başını yerlere koyup, “işte benim küçük coğrafyam ancak Senin önünde eğilmekle Senin azametini hissederim, duyarım, belki de ağlarım” dedirtmektir.
Resullullah (asm) umumiyetle secdede ağlarmış çünkü Allah’a en yakın an o secde anıdır. Hz. Ebubekir, Ayşe ve Hatice annemiz onun bu maveranın tesiriyle istiğraka girişini endişeyle seyrederler, hatta dünyayla bağlarını mı kopardı diye onu uyarırlar. 
O (asm) istiğrak halinden birden uyanır. “Ne oldu Ya Aişe” der. O secdedeki yaşadıklarını bütün alemlere ve Rabbinin azametine bütün hissiyatıyla bakışının bir fotoğrafı olsaydı… 
Biçare Himmet, o anı bir şekilde görmek isterdim. O kendini alamadığı azametin haşmetin derinliklerindeki halini görmek isterdim, boşuna beklersin. Ama hissettim, o derinliğin bizim anlayamayacağımız bir boyutta olduğunu.
“Evet bütün kainatı bütün şuunatıyla ve keyfiyatıyla kabza-i rububiyetinde tutup bir hane ve bir saray hükmünde kemal-i intizam ve tedbir ve idare ve terbiye eden, bir Zat-ı Akdese misil ve mesil ve şerik ve şebihi olmaz, olması muhaldir.”
Bir koyun sabahtan akşama kadar dağlarda, bayırlarda otlar, hazinesini doldurur, yeter olduğunu hisseder. İnsanlara bir sofrayla ulaşır, ikram-ı Rabbaniyi ulaştırır, mutludur. Acaba o sütü verdiğinde sütü annesinin kaşığından alan çocuğun mutluluğunu hisseder mi? Hisseder. 
Sonra gider sorumluluğunu yaptığından dolayı kimseden bir iltifat beklemeden oturur. O koyun mutludur, onun kimin bakışı ile mutlu ve ona inkıyad ile olan mutluluğunu nasıl anlatabiliriz? 
Bütün ömürleri çobanın hatırlatmaları ve değneği ile geçen o harika mucize canlı Rabbinin iltifatını hisseder.
Bütün varlıklar işlerini yapar. Şeftalisini dala asar, üzümse asmada insanları bekler. Bütün ömürleri çalışmak ve arzetmek ile geçer. Onların şuunatı sütü verene şeftaliyi sunana kadar, devam eder.
Bu sayısız canlıların bu insan denen bazen mutlu bazen muazzep bazen asi, tavrına itirazsız yaptıklarını bir sofra-i Rabbani gibi bırakırlar. 
Bütün bunlar hep O’nun denetimindedir, nimetler ve keyfiyatlar…peki neden mutlu olamıyoruz,
 Siz ne dersiniz var mı  bir sözünüz…?

Yazarın Diğer Yazıları