Reise Sahip Çıkma Zamanı
Mehmet Kanmaz
Her tercih aynı zamanda karşı duruş değil midir; karşı düşünceyi, karşı duyguyu, karşı anlayışı, karşı siyaseti reddetme tercihi gibi.
Hem öyle hem Böyle olmak mümkün mü?
Aynı düşüncenin renk zenginliği; düşünce tercihlerini göreceli kılar. Bu görecelik üzerinden sahici çarpışma yapmak; tamiri zor yıkımlara, telafisi zor kırılmalara, ıslahı zor karmaşalara sebebiyet verebilir.
Bütün putlara hayır, sadece Allah’a evet. Bu kılıçla ipi kesmeden tevhid bayrağı ilan edilir mi? Hayat; bu tercihinde samimi olma sınavı değil midir? Musibetler, hastalıklar, sıkıntılar, fakirlik; genişlik, bolluk, sevinç, hüzün, imtihanın iki farklı boyutu, tahterevallinin yükseliş ve alçalışları gibi; bazen sabır, bazen şükür.
Evet, ne büyük bahtiyarlık, ne büyük saadet; sabrın ve şükrün kanatlarında ubudiyet burcuna uçmak; hayatı bu pencereden seyretmek, hakikati bulmak, hayra erişmek, hayrı haliyle teşhir etmek…
Sandık hep yanımızda, zarf aklımızda, mühür kalbimizde; bazen sokakta, bazen evde, bazen işyerinde; farklı zamanlarda, farklı mekânlarda evet ve hayır tercihleri kullanıp duruyoruz,
Ömür bittiğinde; gerçek kazanımı ve kaybedişi o zaman göreceğiz.
Ömrümüzün tek adamı biziz. Hayatta attığımız her adım, tek adam adımıdır; o adımlar bizi ya yüceltecek veya alçaltacaktır.
Dünya dönen bir sandık; bir gece, bir gündüz. Evet’in beyazına büründüğü gibi hayır’ın karasına da bürünüyor; tevhid güneşi ise sönmeyen ve değişmeyen bir güneş.
Ayağımıza diken battığında, başımıza musibet geldiğinde, büyük nimetlere eriştiğimizde;
O güneşin ışığıyla değerlendiriyor, yorumluyor ve yol çiziyorsak; bu yolu tercih etme evetin’de samimiyetle yürüyoruzdur.
Kainat sultanı da ilahi kelemetullah davasını omuzuna yüklendiğinde de tek’di ama yalnız değildi…O teklik içinde tevhidi müdafaa ederken aslında vahidiyet sırrı içinde çoktu ve kalabalıktı ama nasıl kalabalık, ama nasıl kemiyet içinde keyfiyet vardı hiç mütalaa edebildik mi…?
Peki o Zaman; 28 Mayıs’ta bu kutsi davayı omuzlayan “reis”i yalnız mı bırakacağız..?
kendimize göre haklı bir sebeple kızdığımız dava adamını yalnız bıraktığımızda yaşadığımız ahir zamanın o okçular tepesinin savunucuları dağılırsam mazaallah kim hesap verecek…sonuç hazin olursa ?
Yalnız bıraktığımızda biz kendimizle ve davayı omuzlayan dostlarla yeniden biraraya gelip yapıcı sorgulama ve ders çıkarma hesabına dönebilecek miyiz.?
yoksa malum istişareler yapılıp sonra yine bildiğimizi mi yapacağız…bekleyelim görelim…mevlam neylerse güzel eyler deyip içeri girmeden pencereden seyredelim inşallah….