Mükremin Kızılca

Ahlak İslam'ın bir öğretisidir!

Mükremin Kızılca

Yüce dinimiz İslam, iyiliği ve güzelliği tesis için bildirilmiştir. Güzellik iki kelimeyle ifade edilir: Hüsn ve Cemal 

Hüsün: kubhun, çirkinliğin zıddıdır, genelde görünen güzellikler mesela yüz güzelliği gibi şeyleri ifade eder. İyi, hoş, iyi muamele, güzellik manalarına gelir.

Cemal: insanın yüzüne nispet edilmekle beraber umumiyetle ahlak gibi görünmeyen güzellikler için kullanılır. İyi hoş muamele etmek, içi dışı temiz olmak anlamını ifade eder.

Burada konu edeceğimiz kelime: Cemaldir ki mukaddes kitabımızda sıfat-ı müşebbehe kalıbı olan “Cemil” şeklinde 4 yerde zikredilmektedir.

Bu dört yerde de İslamiyet’in ne derece bir geçimli hoşgörü dini olduğu mükemmelen anlaşılmaktadır. Kadınlardan boşanırken bile, düşmanlarımızdan ayrılırken bile nasıl bir iyilik ve hoşgörü içinde olacağımız tarif edilmektedir.

1- “Şimdi sen güzelce sabret.” (Mearic/5)

Başımıza bizi yaratan Allah cc tarafından takdir edilen kaza ve belaların gerçekleşmesi durumunda sabretmek hem de iyi bir sabırla sabretmek Kur’an-i Kerimde birkaç yerde tavsiye edilmektedir. Sabır kimseye şikâyet etmeden acılar karşısında yaratana teslim olmak demektir. 

Bu manada Hz Yakup’un a.s. küçücük ve çok güzel evladı Yusuf’u kaybetmesi sırasında yaptığı sabır yüce kitabımızda “ne güzel sabır” tabiriyle övülmüştür.

2- “Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl.” (Müzzemmil/10)

Yüce peygamberimiz (s.a.v.) Mekke-i mükerreme’de müşrikleri devamlı iman ve İslam’a çağırıyordu. Onlar ise her defasında reddediyorlar ardından da hakaret ederek olmadık laflar sarf ediyorlardı. Bu durumda bile yaratanımız peygamber efendimize: aman hız kesme ve ayrılırken de iyi ayrıl, onlara cevap verme, diyerek sonucun ancak bu şekilde iyi olacağını işaret buyuruyordu.

Bu davranış biçimi sadece Mekke’de değil Medine’de de aynı minval üzere devam etmiştir.

Üsâme b. Zeyd’in anlattığına göre Hz. Peygamber, evinde hasta yatmakta olan Sa‘d b. Ubâde’nin ziyaretine giderken aralarında münafıkların lideri Abdullah’ın da bulunduğu Müslüman, müşrik ve Yahudilerden oluşan bir toplulukla karşılaşmış, onlara yaklaştığı sırada Abdullah b. Übey kaftanıyla burnunu kapatarak, “Toz kaldırmayın” demiştir. Bununla beraber Hz. Peygamber bineğinden inerek onlara selâm vermiş, Kur’an okumuş ve Müslüman olmayanları İslâm’a davet etmiştir. Bundan rahatsız olan Abdullah, Peygamber’e, söylediklerinin doğru ve güzel olduğunu, ancak kendilerini rahatsız etmemesini, tebligatını sadece kendisini ziyarete gelenlere yapmasını söylemiştir. Onun bu davranışına sert tepkiler gösterilmek üzere iken Hz. Peygamber bunları önlemiş, sonra da Sa‘d b. Ubâde’nin evine giderek olanları anlatmıştır. 

Görüldüğü gibi İslam’a zarar bulaşmasın diye yüce peygamberimiz en ağır hakaretleri bile kimden gelirse gelsin akıllıca ve peygamberi bir fetanetle İslamiyet’in lehine çevirmeyi başarmıştır.

3- “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları hak ile yarattık; (gerçeğin ortaya çıkacağı) o saat, mutlaka gelecektir! Şimdi sen güzel bir hoşgörü ile hareket et.” (Hicr/85)

“Sen güzel bir hoşgörü ile hareket et.” Bu ilahi sözün üzerine ne söylenebilir ki? Üstelik bu ayet kâfirlere yapılacak davranışlar hakkındadır, ya Allaha iman ederek onun çağrısına uyanlara nasıl davranılmalıdır? Çok iyi analiz etmemiz gereken bir husustur.

4- “Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp, sonra onlara dokunmadan kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara mehirlerini verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın.” (Ahzab/49)

Kadınların insandan sayılmadığı bir topluma nazil olan bu ayetler kadın cinayetlerinin had safhada olduğu ve kadının halen İslam’ın verdiği değere oturtulamadığı zamanımızda uyulması gereken en ulvi gerçeği ifade etmektedir.

Bu ayetler bizlere ne güzellikler ilham ediyor değil mi? En başta kendimize iyi davranmayı emrederek bir bela ve musibet karşısında aşırı giderek kendimizi harap etmemizi yasaklıyor. 

Düşmanlara iyi davranmamızı emrediyor ki ölümlerin, savaşların ve gereksiz dalaşmaların önü alınarak “güzelce İslam’a davet” in yöntemleri öğretiliyor.

Boşanırken bile kadınların haklarının gözetilmesi ve en iyi bir biçimde ayrılışması (mutlaka gerekiyorsa tabi) tavsiye edilerek hiçbir zaman kavga ve dövüşe rıza gösterilmediğini işaret ediyor.

İslamiyet savaşsız, zulümsüz, kimsenin zarara maruz bırakılmadığı, hem ailede hem kentte hem ülkede hem de dünyada mutlu bir toplumu hedefler. Bunun için önce inananlara şu eşsiz genelgeyi verir:

“Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” (Bakara/208)

Yazarın Diğer Yazıları