Mükremin Kızılca

Ön söz 

Mükremin Kızılca

Önsöz Kur’an-ı kerimdir, son söz de odur.

Çünkü onun adı kelam-ı kadim ve kelam-ı ebedidir yani Allah'ın hiçbir şey yokken söylediği, her şeyi var edince onlara hitap ettiği ve her şey yok edildikten sonra da söylediği ilk ve son sözüdür.

Bütün kitaplar Kur’an-ı Kerim'i anlatmak için yazılmıştır, Kur’an-ı Kerim de Allah'ın zatını, isimlerini, sıfatlarını ve onların eserlerinin göründüğü eşyayı anlatan bir kitaptır.

Kur'an-ı Kerim'in bakara suresinin ilk ayeti: “bu kitapta asla şüphe yoktur” buyurmaktadır, buna benzer birçok ayet-i kerime insanların imana ve İslam'a sığınmaktan başka çareleri olmadığını beyan eder.

Bilgi, insanların beş duyusu ile ya da yalan söylemeleri imkânsız kalabalıkların dilden dile aktardıkları bilgilerle ulaşabildiğimiz bir gerçekliktir.

Buna göre “Hz Nuh, Hz Musa, Hz İsa, Hz Muhammed yoktur” demek güneşe baka baka “güneş yoktur” demek kadar saçma bir davranış olur.

Onların varlığını yüz milyonlarca insan haber vermiş, sözlerini nakletmiş ve aldıkları vahiyleri günümüze taşımışlardır.

Ulülazm yani azmi güçlü peygamberler demek olan bu dört peygamber (sav) insanlara doğruyu, tevhidi anlatmak için hayatlarını ortaya koydular.

Hazreti Nuh insanlara iki cihan mutluluğunu anlatmak yolunda daha görevini tamamlamadan öldürülmekten, Allah’ın isteğiyle bir gemi yapıp okyanusa açılarak kurtuldu.

Hz Musa bizzat asasıyla denizi yarıp arkasındaki firavunun ordusundan sahile çıkarak kurtuldu.

Hazreti İsa da kısa, zahmetli ve şefkat dolu ömründe Yahudilerin çarmıha germesinden Allah'ın gücüyle kurtuldu.

 Hz Muhammed Mustafa (sav) ise kendisiyle beraber bir avuç Müslümana ekonomik boykot ilan eden müşriklere, Taif'te kendilerini yaralayacak kadar serserilere taşlattıranlara karşı hep Allah'tan iman nasip etmesini dua etti.

Bu, bütün peygamberlerin, yokluk zaruret içerisinde yaptıkları imana ve İslam'a davetleri neyi ifade ediyor, bunların zoru neydi ki ölesiye, ölümüne bu iman ve tevhit davasından vazgeçmediler?

Ve bütün peygamberler zamanlarındaki zalimlere savaşsız, kavgasız ve şiddete başvurmadan hak dini tebliğ ettiler. 

Bir şeyi görmeden, tatmadan, dokunmadan, hissetmeden bilgiyle ve haberle öğrenmeye ilmelyakin denir.

Evreni, onun yaratıcısını, onun tebliğ ettiği İslamiyet’i, risaletle görevlendirdiği peygamberlerin hak olduklarını tanıyıp bunda asla şüphesi olmayan bilgiye ve gözle müşahede etmiş gibi kabul etmeye de aynelyakin denmektedir.

Kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi, Allah'ı, onun yarattıklarını, onun sıfatlarını, isimlerini, esma ve sıfatlarının eşyadaki tecellilerini ve evrenin bütün işlevlerinin Allah tarafından yönetildiğini, onun ilmi ve iradesi dışında zerrece bir şeyin olamayacağını kavramak ve buna inanmak hakkalyakin olarak tabir edilmektedir.

İman ve İslam aynı şey olup tek gerçektir, iman ve İslam'a tam olarak bağlı olabilmenin yolu ikandır, işte ikan, Kur’an’da da aynı lafızlarla: ilmelyakın, aynenyakın, hakalyakin şeklinde geçen yakin kelimesinin ziyade geçişli baptan olan kelimesidir.

Yani İslam imanı gerektirir, iman da ikanı gerektirir, şüphe ve tereddüdü götürmez. 

Bu iman ve ikan Tekasür ve Vakıa surelerinde çok derin manalarla ifade edilir:

“Mal, evlat ve akraba çokluğu ile övünmek sizi öyle aldatıp oyaladı ki,

Nihâyet kabirleri ziyâret ettiniz.

Hayır! Böyle yapmayın! Yakında bileceksiniz.

Hayır! Hayır! Elbette yakında bileceksiniz.

Hayır! Eğer gerçeği kesin bir bilgiyle bilseydiniz böyle yapmaya cür’et edemezdiniz!

Siz, o kızgın alevli cehennemi mutlaka göreceksiniz.

Sonra elbette siz onu, gözünüzle ayan beyân göreceksiniz.

O gün, bütün nimetlerden kesinlikle hesâba çekileceksiniz!” (Tekâsür 1-8)  

“Şüphesiz bu kesin gerçeğin ta kendisidir. Öyleyse ulu rabbinin ismini tesbih et.” (Vakıa 95, 96)

Biz Müslümanlara düşen görev: İlmelyakin kesin bilgi ile aynelyakin gözle görmüş gibi, Hakkalyakin beraber olmuş gibi hakkı, tevhidi ve İslam’ı kabul ve ona göre bir hayat yaşamaktır. 

Bu üç hasletle donanmış bir müminin hayatında iyilik hâkimdir, zarara uğratmak ve zarar görmek yoktur. 

Zaten, evrene rahmet olarak gönderilen Allah’ın cc son elçisi: “Mümin: elinden, dilinden kimseye zarar bulaşmayan kişidir.” Buyurmamış mıdır? 

Neslimizin, gelecek kuşakların iman ve İslam gerçeği karşısında şüpheye düşmemeleri veya düştükleri şüpheden kurtulmaları için zerrece bir katkımız olduysa bu Allah'ın yanında bir naz ve niyazımız olacaktır.

(Basılmakta olan “Ben Müslümanım” adlı eserimizin önsözü. 05 Mart 2024)

Yazarın Diğer Yazıları