Mustafa Özyurt

Ben Senin Kardeşin Yusuf'um

Mustafa Özyurt

Birâderleri Yûsuf’un yanına girince, Yûsuf öz kardeşi Bünyamin’i kendi yanına aldı ve: «Bilesin ki ben senin kardeşinim, onların geçmişte bize yapmış oldukları şeylere aldırma!» dedi.” (Yûsuf, 69)

Rivâyet edildiğine göre, Hazreti Yûsuf, kardeşlerine yemek verdi. Onları sofraya ikişer ikişer oturttu. Bünyamin yalnız kalınca ağladı ve dedi ki:

“Kardeşim Yûsuf sağ olsaydı, o da benimle beraber otururdu.”

Yûsuf a.s. da onu kendi sofrasına aldı. Yemekten sonra kardeşlerini yine ikişer ikişer evlere misâfir olarak dağıttı. Bünyamin yine yalnız kalmıştı. Bunun üzerine Hz. Yûsuf dedi ki: “Bunun ikincisi yok! Öyleyse bu da benimle kalsın!”

Böylece Bünyamin onun yanında geceledi. Hazreti Yûsuf ona dedi ki: “Ölen kardeşin yerine beni kardeş olarak kabûl eder misin?”

Bünyamin cevâben: “Senin gibi bir kardeşi kim bulabilir? Fakat Sen, babam Yâkûb ile annem Rahîl’in evlâdından değilsin.” deyince, Hazret-i Yûsuf ağladı ve kalkıp Bünyamin’in boynuna sarıldı. Sonra gerçeği söyledi:

“Ben senin kardeşin Yûsuf’um! Onların bize yapmış oldukları şeylere aldırma!”

Yûsuf a.s.’ın Bünyamin’e: “Onların geçmişte bize yapmış oldukları şeylere aldırma!” demesinde, Allâh’ın, hased edenlerin hîlelerini muvaffâkıyete eriştirmeyeceğine işâret vardır. Nitekim kardeşleri, Yûsuf’a neler yaptılar, ne hasedler ettiler ve nice ezâlar çektirdiler, fakat emellerine nâil olamadılar. Allâh Teâlâ önce iki kardeşi, sonra da babasıyla evlâdını birbirine kavuşturdu.

Yûsuf, kendisini kardeşi Bünyamin’e tanıttıktan sonra ona şöyle dedi: “–Ey kardeşim! Ben seni yanımda alıkoyacağım. Bilirsin ki, babamın benim ayrılığımdan dolayı gam ve kederi büyüktür. Eğer seni de burada alıkorsam, üzüntüsü daha da artacaktır. Fakat bir an evvel ona kavuşabilmemiz için böyle yapmamız gerekiyor. Ben bu hususta güzel bir plân hazırlayacağım.”

Bünyamin’e böyle dedikten sonra: “Onların yüklerini hazırlatırken, su kabını, öz kardeşinin yükünün içine koydurdu. Kervan hareket edince de Yûsuf’un vazifelilerinden biri:

«–Ey kafile! Durun, siz hırsızlık yapmışsınız!» diye nidâ etti. Onlar geri dönüp geldiler ve: «Ne kaybettiniz?» dediler.

Vazifelilerden biri: «Hükümdârın su kabını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü mükâfât var. Buna ben kefilim.» dedi.

«Allâh’a yemin olsun ki, biz ülkede fesat çıkarmak için gelmedik, siz de bunu biliyorsunuz. Hele hırsız hiç değiliz!» dediler. Vazifeliler: «Peki, yalancı çıkarsanız, cezâsı ne?» dediler.

«Cezâsı, kimin yükünde çıkarsa, işte o onun cezâsıdır yâni çalması sebebiyle kendisi rehin ve mahkûm olur. Biz zâlimleri hırsızları böyle cezâlandırırız.» dediler.” (Yûsuf, 70-75)

Ya’kûb aleyhisselâm’ın şerîatinde hırsız, yakalanır ve çaldığı malın karşılığında mal sâhibine bir sene köle olarak hizmet ettirilirdi. Mısır kânunlarında ise, hırsıza sopa vurulur ve çaldığı malın iki misli ödettirilirdi. Hazret-i Yûsuf da, öz birâderi Bünyamin’i yanında alıkoyabilmek için onlara babalarının şerîatine göre cezâ vermek istedi ve onların eşyâlarını arattırdı.

Âyet-i kerîmede buyrulur:  “Yûsuf, öz kardeşinin yükünden önce, öbürlerinin eşyâlarını aratmaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte Biz Yûsuf’a, kardeşini alıkoyması için böyle bir plân öğrettik. Yoksa, Allâh dilemedikçe hükümdârın kânununa göre, kardeşini almasına imkân yoktu. Biz dilediğimiz kimseleri pek üstün derecelere yükseltiriz. Her ilim sâhibinin üstünde daha iyi bilen biri bulunur.” (Yûsuf, 76)

Yûsuf aleyhisselâm kardeşi Bünyamin’i yanında alıkoyabilmek için Allâh’ın emriyle firâset nümûnesi olan güzel bir plân hazırladı. Nakledildiğine göre plânını kardeşine de anlatıp onun da tasdiğini aldı.

Yûsuf aleyhisselâm’ın böyle yapmaktan maksadı kardeşlerinden intikam almak değildi. Çünkü kendine yapılanları affetmişti. Lâkin onların yaptıkları işlerde bir de Allâh hakkı vardı ki, onu affetmek Yûsuf’un elinde değildi. Ancak o, kardeşlerinin Allâh katında da affa mazhar olmalarını istiyordu. Bu sebeple kendisini tanıtmadan önce, Allâh’ın hakkı nâmına târizli bir îkâz ihtivâ eden “Siz mutlakâ hırsızsınız!” suçlaması ile onları ciddî bir pişmanlık duygusuna sevk etmek istedi. Onların yaptıkları en müthiş cürüm (hırsızlık), bir hîle ile babalarından Yûsuf’u çalmalarıydı. Yusuf -aleyhisselâm- onları bütün yaptıkları kötülüklerden tevbeye yönlendirmek için Bünyamin’in bu şekilde kalmasını temin etti. Gerçekten de bundan sonraki gelişlerinde kardeşlerinin nasıl bir kalb yumuşaklığı ile ve ne kadar saf ve temiz düşüncelerle dönüp geldikleri görülmektedir.

Dolayısıyla bu hâdise, ledünnî birtakım hikmetleri ihtivâ eden Rabbânî bir cezâ ve ilâhî bir terbiye olmuştur. Diğer taraftan henüz kendisini tanıtmak zamanının gelmediğini bilen Yûsuf a.s., kardeşini alıkoymanın yollarını düşünürken bile istibdat ve zorbalığa başvurmamış, makâmının ve yetkisinin verdiği gücü kullanmamış, bunu suistimâl etmemiştir. Zulüm ve zorbalık şâibesi verecek davranışlardan sakınmış, meseleyi sırf adlî ve kânunî yollardan çözüme kavuşturmaya muvaffak olmuştur.

Yûsuf aleyhisselâm bu şekilde aynı zamanda babasının şerîatini Mısır’da uygulama yolunu açmış oldu. Allâh bir şeyin olmasını murâd edince, sebeplerini de hazırlar. Onun için bir taraftan Yûsuf’a o çâreyi öğretip, kardeşlerinin hakemliğine mürâcaat ettirdiği gibi, diğer taraftan kardeşlerine de işi sezdirmeyerek o şekilde cevap ve hüküm verdirdi. Böylece hem ülkenin kânunlarını çiğnemeden, onları kendi ikrarlarıyla ilzâm eyledi, hem de babasının şerîatinden bir hükmün tatbîki ile Mısır hukuk geleneğine canlı ve amelî bir misâl kazandırdı.

Yûsuf a.s., bu plânıyla kardeşlerini tamamen çâresiz bırakarak, babalarının “ancak çâresiz kalmanız müstesnâ” sözüne uygun bir duruma düşürmüş, onları babalarına yemin ederek verdikleri sözün mes’ûliyetinden kurtarmıştır. (Elmalılı, IV, 2894-2898)

Aranan su kabı Bünyamin’in yükünde çıkınca: “Onlar: «–Eğer o çalmışsa, zâten daha önce kardeşi de hırsızlık etmişti.» dediler. Yûsuf bu sözden duyduğu üzüntüyü içine attı ve onlara belli etmedi. İçinden de:

«Asıl kötü durumda olan sizsiniz. İleri sürdüğünüz iddiâların gerçek yönünü Allâh pek iyi biliyor.» dedi.” (Yûsuf, 77)

Böylece kardeşleri; “Hayır, bu işte mutlakâ bir yanlışlık olmalı!” deyip kendilerini ve Bünyamin’i ithamdan kurtarmak için başka çâreler arayacak yerde, öfkeye kapılıp Yûsuf’a ve kardeşine duydukları husûmeti bir kere daha ağızlarından kaçırdılar. (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları