Mustafa Özyurt

Hz. Yusuf'un züleyha ile evlenmesi

Mustafa Özyurt

Bu sıralarda Züleyhâ, elindeki her şeyini dağıtmış ve hiçbir şeyi kalmamıştı. Yûsuf’a olan aşkından dolayı gözleri kurumuş ve bedeni çökmüştü. İhtiyar bir kadından farksızdı. Nihâyet Yûsuf’un yolu üzerinde bir harâbeye çekildi. Başından geçen hâdiseleri düşünerek hakîkati anladı ve tapmakta olduğu putun karşısına geçip:

“–Yazıklar olsun sana ve sana kulluk edene! Şu ihtiyarlığıma, âmâlığıma ve fakirliğime merhamet etmedin! Bugünden itibâren seni inkâr ediyor ve Yûsuf’un Rabbine îmân ediyorum” dedi.Böylece hidâyete ererek sabah-akşam Allâh’ı zikre koyuldu. 

Birgün Yûsuf aleyhisselâm atına binmiş, maiyyetiyle birlikte Züleyhâ’nın hânesinin önünden geçmekteydi. Züleyhâ hemen evinden çıktı ve Yûsuf’un yolu üzerinde yüksek sesle şöyle dedi:

“Tesbîh ederim o kudreti ki, sultanları günahları sebebiyle köle eder; köleleri de Hakk’a kullukları sâyesinde sultân eyler!..”

Allâh’ın emri ile rüzgâr bu sesi Yûsuf’un kulağına eriştirdi. Yûsuf da tanıyamadığı Züleyhâ’nın hâlini sordurdu. Züleyhâ, ancak Yûsuf’un kendisine derman olacağını söyleyerek O’nun huzûruna çıktı. Yûsuf a.s.’dan eski güzelliğinin ve gözlerinin kendisine verilmesi için duâ etmesini, ardından da kendisiyle evlenmesini taleb etti.

Yûsuf a.s., onun ilk iki arzusunu yerine getirdi ve Allâh’ın izni ile Züleyhâ’ya gözleri ve önceki güzelliği tekrar verildi. Ancak üçüncü talep husûsunda Yûsuf aleyhisselâm başını önüne eğdi ve murâkabeye daldı. O sırada Cebrâîl geldi ve Yûsuf aleyhisselâm’a:

“–Ey Yûsuf! Rabbin sana selâm ediyor ve kadıncağızın talebini reddetmemeni emrediyor! Onunla izdivâc eyle; zîrâ o, dünyâda ve âhirette senin zevcendir!”

Bu emir üzerine Yûsuf a.s. Züleyhâ’yı kendisine nikâhladı. Daha sonra Yûsuf a.s. ellerini semâya kaldırarak şöyle duâ etti:

“Ey bana bunca nîmeti ihsân eden merhametlilerin en merhametlisi olan Allâh’ım! Sana nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun!

İlâhî! Üzerimdeki nîmetini tamamlamanı, bana babam Ya’kûb’un yüzünü göstermeni, beni de ona göstermekle onun da gözlerini nûrlandırmanı ve kardeşlerimin de benimle görüşme yollarını açmanı Sen’den dilerim Rabbim! Sen duâyı kabûl edensin, Sen her şeye kâdirsin!”

GELEN KARDEŞLERİ VE HZ. YUSUF’UN GÜZEL PLANI

Bu arada kıtlık sebebiyle Ya’kûb aleyhisselâm da Yûsuf’un öz kardeşi olan Bünyamin’i yanında alıkoyarak, diğer oğullarını erzak almak için Mısır’a gönderdi.

Âyet-i kerîmelerde bu hâdise de şöyle anlatılır: “Yûsuf’un kardeşleri gelip O’nun huzûruna girdiler. Yûsuf onları hemen tanıdı. Kardeşleri ise onu tanıyamadılar. Yûsuf, onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: «–Sizin baba bir erkek kardeşinizi de getirin! Görmüyor musunuz, size tam ölçek veriyorum. Ben misâfirperverlerin en hayırlısıyım. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benden bir ölçek dahî alamazsınız ve bir daha bana yaklaşmayın!” (Yûsuf, 58-60)

Yûsuf aleyhisselâm’ın gelmeyen kardeşini de istemesi şu sebepledir: Kıtlık sebebiyle erzak, ihtiyaç kadar veriliyordu. Yardım alacak şahsın bizzat bulunması gerekiyordu. Hazreti Yûsuf’un kardeşleri, gelemeyen baba ve kardeşleri için de birer hisse isteyince, Yûsuf aleyhisselâm, ihtiyar babayı mâzur sayarak, bir defaya mahsus erzak verdi. Fakat bir dahaki sefere öbür kardeşin de gelmesini şart koştu. Bu vesîleyle kardeşini görmeyi ve ondan haber almayı da istiyordu. Kardeşleri:

“Onu babasından istemeye çalışacağız, herhâlde bunu yaparız.» dediler.

Yûsuf emrindeki gençlere: «–Sermâyelerini yüklerinin içine koyun! Olur ki âilelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki yine buraya dönerler.» dedi.

Bu şekilde babalarına döndükleri zaman dediler ki: «–Ey babamız! Erzak bize yasaklandı. Kardeşimiz Bünyamin’i bizimle berâber gönder de onun sâyesinde zahîre alalım. Biz O’nu mutlakâ koruyacağız!»

Ya’kûb dedi ki: «Daha önce kardeşi Yûsuf hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim! Ben onu sâdece Allâh’a emânet ediyorum. Allâh en hayırlı koruyucudur. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yûsuf, 61-64)

Yâkûb a.s: “Allâh en hayırlı koruyucudur. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” deyince, Allâh Teâlâ şöyle buyurdu:

“İzzet ve celâlim hakkı için, mâdem ki Sen, Bana bu şekilde tevekkül ediyorsun, Ben de Sen’i iki evlâdına birden kavuşturacağım!”

Buradan anlaşılan şudur ki, mü’min, fânîlere değil, Allâh’a dayanıp güvenmeli, dâimâ O’na tevekkül etmelidir. Çünkü Allâh’tan başka her şeyin, öncelikle kendisi muhâfazaya muhtaçtır. Allâh Teâlâ ise, hiçbir şeye muhtaç değildir. Fakat Allâh’a tevekkül ederken de sebeplere sarılmayı terk etmemek îcâb eder.

Ya’kûb aleyhisselâm’ın oğulları, Bünyamin’i de yanlarına alıp Mısır’a giderek erzak alabilmek için babalarına türlü diller döküyor ve O’nu râzı etmeye çalışıyorlardı:

“Eşyâlarını açtıklarında ödemiş oldukları bedelin kendilerine iâde edildiğini gördüler. Dediler ki:

–Ey babamız! Daha ne istiyoruz. İşte sermâyemiz de iâde edilmiş. Onunla yine âilemize yiyecek getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla zahîre alırız. Çünkü bu aldığımız az bir miktardır.»” (Yûsuf, 65)

Nihâyet Hazreti Yâkûb, Bünyamin’i göndermeye râzı oldu.

Dedi ki: Etrafınız kuşatılıp çâresiz kalmadıkça onu bana mutlakâ getireceğinize dâir Allâh adına sağlam bir söz vermediğiniz sürece onu sizinle göndermem!»

Ona istediği şekilde teminat verdiklerinde dedi ki: «–Söylediklerimize Allâh şâhittir.»

Sonra da şöyle dedi: «–Oğullarım! Şehre hepiniz bir kapıdan girmeyin; ayrı ayrı kapılardan girin! Ama Allâh’tan gelecek hiçbir şeyi (kazâyı) üzerinizden gideremem. Hüküm Allâh’tan başkasının değildir. Ben ancak O’na güvenip dayandım. Tevekkül edenler de yalnız O’na güvenip dayanmalıdırlar.”(Yûsuf, 66-67)

Yâkûb aleyhisselâm’ın, oğullarına Mısır’a değişik kapılardan girmelerini emretmesi, onların gösterişli ve güzel giyimli olmaları, ayrıca daha önceki gelişlerinde Melik’ten kimsenin görmediği izzet ve ikrâmı görmeleri sebebiyle idi. Bu sebeple evlâdlarının kötü niyetli kimselerin kuracakları bir tuzaktan zarar görmelerini istemiyordu. Ayrıca herkesin hayret dolu nazarları onların üzerine dikilmişti. Beraber şehre girmeleri hâlinde başlarına bir kötülük gelebilirdi.

Yâkûb a.s.’ın bu nasîhatlerini dinleyen oğulları erzak almak üzere tekrar yola çıktılar.

Âyet-i kerîmede buyrulur: “Babalarının kendilerine emrettiği şekilde ayrı ayrı kapılardan girdiklerinde bu tedbir Allâh’ın kendileri hakkındaki takdîri karşısında hiçbir fayda sağlamadı. Sâdece Ya’kûb’un içinden geçirdiği bir isteğin yerine getirilmesi oldu. O, şüphesiz bir ilim sâhibi idi. Çünkü kendisine Biz öğretmiştik. Bunun içindir ki “Allâh’tan gelecek takdîri önleyemem” demişti. Fakat insanların çoğu bu hakîkati bilmezler.” (Yûsuf, 68) (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları