Mustafa Özyurt

Kule

Mustafa Özyurt

Mûsâ aleyhisselâm, tevhîd akîdesini tebliğ ettikçe mü’minler çoğalıyor, Firavun’un da hıncı ve zulmü artıyordu. O, büyük bir kule yaptırdı. Bu kuleye hayvanla çıkılıyordu. Kule, yedi senede tamamlanmıştı.
Ahmak Firavun, gûyâ bu kulenin tepesine çıkıp Mûsâ’nın Rabbi ile görüşecekti! O, tevhîd akîdesinden habersiz olduğu için kendisindeki Allâh imajı, beşerî âlemdeki şekillere, yâni antropomorfik akîdeye dayanıyordu. Bu ise, Allâh’ı şekillendirici bir telakkî idi. Aynen Yunan dinlerindeki gibi çok ilahlı tasavvura sâhipti; yer ilahı, gök ilahı, aşk ilahı vs. gibi.
Firavun, bu kuleden semâlara bakacak, Mûsâ’nın Rabbine rastlamadığını halka yayacaktı. Veya:
“–Biz, bunca gücümüz, imkânımız ve medeniyetimizle göklere yol bulup erişemedik; Mûsâ nasıl çıkmış da bize haber getirmiş!” diye kısır düşünceleriyle ortalığa fitne salacaktı.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Firavun: «–Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap; belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ’nın ilahınıını görürüm. Doğrusu ben O’nun, yalancı olduğunu sanıyorum.» dedi.
Böylece Firavun’a, yaptığı kötü iş, süslü gösterildi ve yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı tamamen boşa çıktı.” (el-Mü’min, 36-37)
Rivâyete göre, Allâh Teâlâ Cebrâîl a.s.’a emretti. O da kanadıyla kuleye vurdu. Binâ üçe ayrıldı. Binlerce asker öldü. Tuğla ve kiremit pişirenler de yandılar.
Firavun, bunda da muvaffak olamayınca, kızgınlığı daha da ziyâdeleşti. Kıptîlerin Sıptîlere olan zulmü, had safhaya ulaştı:
“Firavun’un kavminden ileri gelenler Firavun’a dediler ki:
«–Mûsâ’yı ve kavmini, seni ve ilahlığını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi bırakacaksınız?»
O da:
«Biz onların oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz!» dedi.” (el-A’râf, 127)
Benî İsrâîl, bu durumu Mûsâ a.s.’a şikâyet etti. O da sabır tavsiye etti:
“Mûsâ kavmine dedi ki:
«Allâh’tan yardım isteyin ve sabredin! Şüphesiz ki yeryüzü Allâh’ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Netîce, Allâh’tan korkup günahtan sakınanlarındır.»” (el-A’râf, 128)
Fakat kavmi, Mûsâ a.s.’a hafifçe tavır koymaya başladılar. Peygamberlerine devamlı olarak sıkıntı veriyorlar, sabırsızlık gösteriyorlardı. Çünkü materyalist bir düşünceye sâhiptiler:
“Onlar: «–Sen bize peygamber olarak gelmeden önce de geldikten sonra da bize işkence edildi.» dediler.
Mûsâ: «–Umulur ki Rabbiniz, düşmanınızı helâk eder ve onların yerine sizi yeryüzünde hâkim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar!» dedi.” (el-A’râf, 129)
Böylece Allâh, istikbâlin, îmân edenlerin olacağına işâret etmekteydi.
Kıptîler zulümlerine devâm ediyorlardı. Hazret-i Mûsâ, bu zulmün son bulması için duâ etti. Peşpeşe alâmetler geldi ve Kıptî kavmi üzerine teselsülen belâlar yağmaya başladı:
“And olsun ki, Biz de Firavun’a uyanları ders alsınlar diye yıllarca kuraklık ve mahsûl kıtlığı ile cezâlandırdık.
Onlara bir iyilik (bolluk) gelince: «–Bu bizim hakkımızdır!» derler; eğer kendilerine bir fenâlık gelirse, bunu Mûsâ ve O’nunla beraber olanların uğursuzluğu sayarlardı.
Bilesiniz ki, onlara gelen uğursuzluk, Allâh katındandır. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.” (el-A’râf, 130-131) 
HZ. MUSA’NIN  MUCİZELERİ
“Onlar, Mûsâ’ya dediler ki:
«Bizi sihirlemek için ne mûcize getirirsen getir, biz Sana inanacak değiliz!»
Biz de, ayrı ayrı mûcizeler olarak onların üzerine tûfân, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular.” (el-A’râf, 132-133)
Kıptîler, azâbı gördüklerinde Hazret-i Mûsâ’ya “Büyük âlim!” diye hitâb ediyorlardı. Azap kalkınca da, isyanlarına devâm ederek “Bu, zâten geçiciydi.” diyorlardı.
Belâlar, zulüm kemâle erdiği zaman gelmeye başlar. Âyet-i kerîmede de bildirildiği gibi Kıptîlerin zulmü iyice şiddetlenip kemâline erince, üzerlerine birçok musîbetler indirildi: (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları