Ramazan Sayar

Bir Avuç Leblebi

Ramazan Sayar

Balıkesir'in Kamçılı Köyü'nden Ali, bir kızı sever evlenmek ister. Kızın babası bir türlü izin vermez. Sonunda nasılsa birileri araya girer, babayı razı ederler evlenirler. Bir oğulları olur. Sevinçleri sonsuzdur. Fakat bir gün seferberlik ilan edilir. Ali askere çağrılır. Çanakkale'ye gitmeden önce Ali köyün muhtarı olan amcasına: 

"Karımı sana emanet ediyorum. Emanete iyi bak. Emaneti kolla.” der ve: "Doyamadım... Doyamadım… Karıma, oğluma... Doyamadım...” Diye yakınarak gider.

Bir süre sonra Ali'nin şehit olduğu haberi köye gelir.

Evin korunması, tarlaların sürülmesi, hayvanların bakılması, geçimin sağlanması ve daha çok küçük olan şehit çocuğuna baba gerekir. Ali'nin karısı koyun çobanlığı yapmakta olan Şevket ile evlendirilir. İki çocuk da ondan olur. Şevket bir süre sonra Milli Mücadele'ye katılır.

İstiklal harbi sonunda bir "İstiklal Madalyası" ile geri döner. Köyde "deli paşa” diye anılmaya başlanır.  

Bir gün Ali köyüne çıkar gelir. Esaretten dönmüştür.

Önce kahveye gelir. Herkes şaşırır. Bir tuhaf olurlar. Oradakiler:

"senin ölüm haberin gelmişti…" derler.         

O da:

“ Doğrudur. Pek çok arkadaşa öyle yanlış haber gitmiş. Ama ben esirdim. Ancak dönebildim.”

Herkesle kucaklaştıktan sonra amcasına sorar:

"Benim karım ne oldu. Sana emanet etmiştim. Sağ mı hala?” Amcası bir süre konuşamaz.   

"Oğlum bu işlerde darılma olmaz. Senin şehit olduğun haberi resmen şubeden bildirilince, karına ve oğluna sahip çıksın diye köyün çobanı Şevketle evlendirdik.  İki de çocukları oldu."    

Ali büyük bir yıkılmışlık içinde ayağa kalkar. Adeta fısıldayarak: 

“Ama ben bu kadar sene sadece O'nlara kavuşmak için yaşamıştım. Benim bir oğlum vardı. O ne oldu?”   

Amcası kahvenin önünde duvarın dibinde oynayan çocuklardan büyüğünü gösterir:

“İşte bak orada kardeşleri ile oynuyor.”

Ali sendeleyerek kahveden çıkar. Çocukların yanına gider. Oğlunu kucaklar, öper, koklar... Okşar…

Sonra cebinden itina ile çıkardığı esaretten getirdiği belki de cebinde kalan son kuruşuyla edindiği bir avuç leblebiyi oğlunun cebine doldurur. Yavaş yavaş kalkar. Hiç kimseye hiçbir şey demeden oradan ayrılır.

Bir daha Ali'den hiç haber alınmaz.

Yazarın Diğer Yazıları