Faruk Gökbulut (Kul Kozâkî)

NEDEN OCAK?

Faruk Gökbulut (Kul Kozâkî)

“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen Al Sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son Ocak(!).”

Al Sancak’ın dalgalandığı her yerde tüter bir ocak… Ve sevdânın kokusu yayılır bucak bucak. Acaba, merhum Âkif istiklâlimizin en gür sedâsında neden “Ocak” ifâdesini kullandı hiç düşündünüz mü? Mâzisi insanlık târihi ile başlayan bu aziz milletin mayası kutlu bir ocakta yoğrulmuştu çünkü. O Ocak, kimi zaman “Yeniçeri Ocağı” idi; kimi zaman ise “Peygamber Ocağı”… Kimi zaman “Ana Ocağı” idi; kimi zaman ise “Asker Ocağı”… Hâsılı bu milletin sînesinde çok ocaklar tüttü. Bu vesileyle biz de OZANLAR OCAĞI dedik bu yepyeni sevdâ mâbedine… Aşkla yoğrulalım, sevdâ ile yansın cümle dertli sîne! Ve bu millet gelsin kendine. Bir milleti kendine getirme iddiası… Elbette ki, çok büyük bir iddia; fakat insanoğlu azmederse Ferhad misâli dağları deler ya da Mecnûn’a nispet çöller ardınca yeler… Hiçbir zaman ye’se düşmeden bildiğimiz yoldan yürümeye ant içeceğiz. Yine Âkifçe demek gerekir ise; “Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun. Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun! Azmiyle, ümîdiyle yaşar hep yaşayanlar; Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını karalar(!) bağlar!” İşte bu ifadeden yola çıkarak vicdanların, ruhların karalar bağlamaması adına Ocak’ı her dâim harlayacağız ve yüreklerde, vicdanlarda en mühimi de milletin sînesinde bir meş’âle gibi parlayacağız. Harlamak dedik ya hani; ne ile?.. Elbette ki, ilimle, irfanla, ferâsetle, gıyâsetle ve şecaatle en önemlisi azmimizi törpüleyecek hiçbir engele takılmadan ve dahi aleyhte sözlenen sözlere aldırış etmeden; tamâmen siyaset üstü bir tavır takınarak ırk, din, dil, mezhep, renk ayırımı gözetmeksizin; hiçbir kurum, kuruluş, vakıf, dernek, cemaat, cemiyet ve birliğin gölgesinde kalmadan kendi ilke ve prensipleri doğrultusunda Türk Kültürü, Türk Edebiyatı, Türk San’atı adına bir tuğla ya da biraz harç da biz koyalım anlayışı ile özgün ve özgür bir yaklaşım sergileyerek harlayacağız Mersinli Âşıklar ve Ozanlar Ocağını…

28 Ekim 2021 tarihinde memleketim olan “Güzel Atlar Ülkesi” Kapadokya’da ikâmet etmekte olan tanıdık şâirlerden birisi bir sabah uyandığında irticâlen ilham olan OZANLAR OCAĞI fikrini o günün akşamında telefon ederek bana iletti ve “Komutanım! ‘Ozanlar Ocağı’ isminde bir yapılanmaya gitsek, nasıl olur? şeklinde bir sual ile benim fikrimi almak istedi. İşte o an itibâriyle benim bağrımda bir ocak derhâl alev almıştı bile… 29 Ekim 2021 Cuma günü, yani Cumhuriyetimizin 98’inci Yıl Dönümünde OZANLAR OCAĞI zihnen ve fikren benim yüreğimde doğmuştu bile.  

29 Ekim 2021 Cuma günü fikren doğumu gerçekleşen OZANLAR OCAĞI aradan geçen süre içinde yaşamakta olduğum Mersin ilinde ikâmet eden çok sayışa Âşık ve Ozan’ın bulunması hasebiyle kısa sürede yapılanmasını tamamlamış bulundu. Tarafımdan kaleme alınan bu manifesto Muhammed Murat GÖZÜBÜYÜK’ün Hakkâri FM’de radyo programı yapıyor olması ve beni programına konuk almak istemesi dolayısıyla kaleme aldığım ve MÂŞOK’un genel görüşünü aksettiren şiirimin doğmasına sebep oldu. Sizlere o şiirim ile vedâ etmek istiyorum. Buyurun efendim.

Ozanlar Ocağı, yaktı çırayı
Harlanmaya, arlanmaya geldik biz
Bizden öncekiler savdı sırayı
Kötülüğün çomağını çeldik biz

Çıktığın bu yolda edeple yürü
Yanını, yöreni sevgiyle bürü
Taşlayan olacak seni bir sürü
Lâkin kînin surlarını deldik biz

Kimimizin elinde bir kırık saz
Kiminin dilinde gizli bir niyaz
Hadi dök içini yaz kalemim yaz
İlim, irfan ardı sıra yeldik(*) biz

Mevlânâ'dan Yûnus'a dek iz sürdük
Hakk yolunda boyun büktük yüz sürdük
Nazım tarlasını bâzen güz sürdük
Yine bereketli ürün aldık biz

Kimi zaman Bekir Sıtkı izinde
Kimi zaman Yavuz Bülent özünde
Şu Mersin’de bir pınarın gözünde
Bu Ocak'ın mayasını çaldık biz

Aşkı pîr eyledik ardınca gittik
Girdiğimiz yeri gül-i zâr ettik
Geçtik deryâları katrede yittik
Sevdânın gölüne şeksiz daldık biz

Devâsâ bir çınar bizim harsımız
Edirne'm bir başka, başka Kars'ımız
Çok çalıştık, olmadı hiç hırsımız
Bu kovandan bal almaya geldik biz

Yakar mı insanı sevdâ güneşi
Tanıyın da görün Âmir ATEŞ 'i
Bir Kızıl Gonca'nın sanki kardeşi
Kalplerde sevdâ otağı olduk biz

Sevince herkesi Hakk'tan ötürü
Yürü der Yaratan, kulum sen yürü
Barınır bizlerde aşkın her türü
Kalpten kalbe taştık taştık dolduk biz

Eğer bir gün gamlanırsa hilâlim
Hüzne gark olurum dinmez melâlim
Öfkemi saklamam artar celâlim
Çünkü gölgesinde nazlı "Gül"dük biz

Sazla sözle girdik aşkın dergâhına
Dilbesteyiz gönüllerin âhına
Selâm verdik günün her sabâhına
Hamdık, piştik, çokça yandık, olduk biz

Hayırla son bulsun girdiğimiz iş
Şekvâmız yok, etmeyiz hiç serzeniş
Soframız darsa da gönlümüz geniş
Kıtlığın olduğu yerde bolduk biz

Yetimin, öksüzün yaşını sildik
Sevgiyi her derdin dermànı bildik
Milletin bağrında Tuna'ydık Nil'dik
Deryâlara bağlı gümrah kolduk biz

Kul Kozâkî konuş, yaz hep bînevâ
Yazdıkların tüm dertlere bir devâ
Bezmimize giren, çekse de cevâ
Aşkın dergâhına giden yolduk biz

Şiirimin sonunda da ifade ettiğim gibi âşıklama usûlünün bir gereği olarak, ozanlar şiirlerini çoğunlukla mahlaslarının olduğu dörtlükle bitirirler. Ben de bu vesileyle son dörtlükte “Kul Kozâkî” mahlasımı kullanmış oldum.
*** Bu metin MÂŞOK (Mersinli Âşıklar ve Ozanlar Ocağı) manifestosudur! 5846 Sayılı “Telif Hakları Kanunu”nun âmir hükümlerince ve mer’i kanunlar uyarınca MÂŞOK adı hiçbir tüzel ya da resmî kurum ya da kuruluş tarafından kullanılamaz. Bu unvan sadece Genel Merkezi Mersin olan MÂŞOK’a aittir.

Yazarın Diğer Yazıları