Faruk Gökbulut (Kul Kozâkî)

Oku/Yorum!

Faruk Gökbulut (Kul Kozâkî)

Zannımca insanla en alâkalı sûre "Alâk Sûresi". Hani şâir okuyucusuna diyor ya: "Bana sor ey sevgili kârî, sana ben söyleyeyim." İşte o mübârek sûre de "İkra" hitabıyla başlıyor. Oku diyor yani... Neyi okuyacağız? Cevabınız Kur'ân ise; elbetteki Kur'ân... Okunsun diye indirildi zâten. Meselenin bir de mânâ-yı harfî boyutu var. Yani baktığın her şeyde ilâhî san'atı ve yaratılanın Yüce Sanatkârı'nı tasavvur etmek. Hani Taptuk'un müridlerine "Kırlardaki en güzel çiçeği dergâha getirene postu vereceğim" demesiyle birlikte herkesin elinde onlarca rengârenk çiçekle dergâha gelmesi üzerine Yûnus'un tek bir çiçek bile getirmemesi sonucu hâlinden işin hikmetini anlayan Taptuk'a verdiği cevap: "Hangi çiçeğe elimi uzattımsa Hakk'ı zikederken buldum onu. Ben de bu yüce san'atın Sanatkârı'na (cc) hürmeten dalından koparamadım hiçbirini." İşin mânâ-yi harfî zaviyesinden görünüşü böyle idi.

Hâfız, serin selviler altında oturmuş henüz yeni okuduğu kitabı derin derin zihin süzgecinden geçirirken;

Dostları seslendi:

--- Ya Hâfız! Senin bu okuman hiç bitmeyecek mi?
--- Bitmeyecek elbette.
--- Hiç mi?
--- Hiç.
--- Ne okuyorsun?
--- Kimi zaman kötülere ve tüm kötülüklere meydan okuyorum; kimi zaman da Kâinat Kitabı'nı...
--- Kötülere karşı meydan okumanı anladık da, Kâinat Kitabı'nı nasıl okuyorsun?
--- Orası mârifete tâbi bir mes'ele. O hüneri göstermek için görmek lâzım. 
--- Neyi, ne ile ve nasıl göreceğiz?
--- Ne ile mi? Elbette şu iki gözle değil. Nasılına gelince; ledünniyâta açık gönül gözü ile...
--- Gönül gözünü nasıl açacağız?
--- Okumakla ey dost, okumakla... Lâkin hakîkati okumakla.
--- Allah müstehâkını versin Hâfız. Çok âlemsin vallahi... Sözü yine okumaya getirdin.
--- Okuyup ne olacaksın? Kâtip mi? Hatip mi?
--- Kâtiplik şöyle dursun, hatip olacağım ben.
--- Hatip olup da ne yapacaksın?
--- Ne mi yapacağım?!.. İnsanlara en süslü kelimelerle hitap etmek için. Meselâ onlara; hoşgörü diyeceğim ilk olarak. Yaratılanın Yaratan'dan ötürü hoş görüldüğü o eşsiz hoşgörü; sonra aşk diyeceğim, dolu dizgin deli taylar gibi dört nala koşturan bir aşk ve herşeyi seveceğim büyük bir aşkla; daha sonra adâlet diyeceğim, Yaratan'ın mülkünü üzerine kondurduğu, temellerin en sağlamı olan adâlet; sonrasında mutluluk, neş'e, bolluk, bereket, esenlik, şifâ diyeceğim. Bir de sevdâ tabii ki, hem de en karasından. 

07 Mart 2024
Saat: 00.55
Mersin

Yazarın Diğer Yazıları