Ünlü isim açıkladı: 'Karpuzun yüzde sekseni mazot!'

Ekonomist Şeref Oğuz 'ekonomim.com' adresinde yayınladığı yazıda önemli açıklamalara imza attı. 18 yıldır yazın en az bir yılını yaylalarda geçirdiğini söyleyen Oğuz, 'Meyveler dalında çürüyor' dedi.

Ünlü isim açıkladı: 'Karpuzun yüzde sekseni mazot!'
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Gazeteci ve Ekonomist Şeref Oğuz ekonomim.com'da yayınladığı yazıda tarımı ele aldı. İşte birçok yazısıyla gündem olan Oğuz'un okunmaya sunduğu yazı:

Nasıl yani? Anlatayım… Hani tarlada yata yata büyüyen karpuz, kendisi kalkıp soframıza gelemediğinden, onu birilerinin hasat edip “hale” yola sokması ve bize ulaştırması gerekiyor. Akaryakıt, otoyol, köprü ücretleri derken manavda eline aldığın karpuzun ana maliyeti; lojistik…

Geçenlerde Vahap Munyar sucularla konuşurken oraya çıkan gerçeği yazmıştı. 19 litresi 1 lira olan damacana nasıl oluyor da 55 liraya çıkabiliyor? Benzeri, patates, kavun ve karpuz gibi ağırlık tutan ürünlerde de akaryakıta gelen zamların ardından ana maliyeti; mazot teşkil etmeye başladı. Yazık…

TARIM ARAZİSİNDEN EMLAK ARSASINA

18 yıldır yazın en az 1 ayımı yaylalarda geçiririm. İnternet sayesinde burada çalışırken dağ bayır dolaşır, tabiattaki değişimi, sosyo-kültürel farklılaşmayı gözlemlerim. Son 10 yıldan bu yana gördüğüm şudur; meyveler dalında çürüyor. Çayırlar kesilmiyor, ürünler toplanmıyor.

Hayvan sayısı azalmış beton sayısı çoğalmış. Beton da bize süt vermiyor. Bunun için inek gerek, koyun, keçi gerek… Artık inek sağılmıyor. Neden mi? Tarım arazileri emlak arsası oldu zira. Enflasyon onları da başkalaştırdı. Ekilmeyen arazilere bakıyorum, gidip talip olsan sana emlak arsası fiyatı çekiyorlar.

İKİ SORU İKİ CEVAP

Tarım kimlere kaldı?

Tarımda geriatri yaşanıyor. Gençler tarım sektörü ile uğraşmak istemiyor. Köyleri terk ediyor. Tarım arazileri yaşlıların inisiyatifine, gayretine terk ediliyor. Orada da ne yapılabilirse o aktive ediliyor.

Tarım sanki utanılacak bir şeymiş gibi; ‘efendim zengin olmak için bilişimde teknolojide üretici olmak bize yeter’ gibi tuhaf fantezilere saplanıyoruz. Tarımda kendi hazinemizin dilencisi olduk. Kendine yeter ülke idik, şimdi gıdada dışa bağımlıyız. CENNET vatan; eğer üretmez isen CİNNET vatan oluverir.

Üretimden vazgeçsek ne olur?

Olacağı şu; ele güne muhtaç hale gelirsin. Girdi fiyatlarını bahane edersin. Haklısın da… Ama tarlanı ekip biçmek, kendiliğinden biten armudu toplayıp pazara götürmek gerekirken enflasyonu bahane edemezsin… Dilimde pelesenk oldu; “elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.”

NOT

YAYLAYA SÜT GÖTÜRÜLÜR MÜ?

Eğer üretmezsen, götürülür. Ben de öyle yaptım ve her ağustosta taşındığım Buzpınar'a, Çaykara'dan şişe süt götürdüm. Bu, dostum rahmetli Ömer Lütfi Mete'nin "İtfaiye Yanıyor" kitabındaki gibi garip ama gerçek... Yangın söndüren itfaiyenin kendisi yanıyorsa, ortada daha derin sorun var demektir.

Yayla çiçeğiyle otlayan ineğin süt ürettiği, endemik zengini meralar dururken oraya ilçeden süt taşımak ta öyle... Plastik yoğurt kaplarının yaylada ne işi var. Yaylada yoğurt bakracı olur.

Yaylalar, hızla betonlaşırken geleneksel varoluş sebepleri değişiyor. Yaylacılık, şehir hayatından kaçıp dağlarda konut yapmaya dönüştü. Turist gelsin yayla turizmi gelişsin diye Yeşil Yol yaptık ama oradan turistler değil beton kamyonları işliyor. Dağların tepesine 3-5 katlı kent binaları diker olduk.

Oysa çok değil birkaç on yıl önce, meralar paylaşılmıyor, hayvan sürülerini otlatma kavgaları çıkıyor, binlerce sığır, koyun veya keçi, dağ bayır dolaşıp süt üretiyor, besicilik yapılıyordu. Kendi yayla tecrübenden aktarayım;  bundan 20 yıl önce civar birkaç yaylada 400’den fazla büyükbaş vardı. 5 yıl önce bu sayı 40’a indi, geçen yıl 12’ye bu ay itibariyle, sadece 6 (yazıyla altı) oldu. Yazık…

Bakmadan Geçme