
O kadar da değil?
Ayla KAYMAZ
Sabah güne kahveyle değil, bir ekran tokadıyla uyanıyoruz.
Gündüz kuşağında bir kadın, damadından hamile olduğunu söylüyor.
Sunucu bayılmak üzere, stüdyo alkışlarla karışık “şok” içinde.
Ve ben, insanlığımdan utanıyorum.
Birileri reyting uğruna ahlakın mezar taşını oymaya devam ediyor.
Bir damat, bir kayınvalide, bir kadın, bir anne… Ve hepsi aynı çürümüşlükte rol alıyor. Ama asıl dehşet verici olan ne biliyor musunuz? Bu artık kimseyi şaşırtmıyor.
“İzleniyor.”
“Konuşuluyor.”
“Gündem oluyor.”
Evet, ama ne pahasına?
Gündüz kuşaklarında her sabah çürümüş bir hikâyeye uyanıyoruz.
Kaybolan kızlar, üç çocuklu kadınların yasak ilişkileri, DNA testleri, stüdyoda tokat sesleri, utanmazlıklar… Artık ne mahremiyet var, ne edep, ne çekinme, ne utanç. Ve toplum bunu izlerken çayını yudumluyor.
Siz toplumu mu yansıtıyorsunuz yoksa zehirliyor musunuz? Bir olayın var olması, onu ekranlara taşımanın meşruiyetini oluşturmaz. Aksine, bu çarpıklıkları normalize etmek, “bakın hayat böyle” diyerek genç beyinlere kodlamak, toplum mühendisliğinin en çarpık hâlidir.
Eskiden ayıp vardı.
Günah vardı.
Mahcup olmak vardı.
Sokağa çıkamamak diye bir şey vardı.
Şimdi?
Damadından hamile kalan kayınvalide, ekran karşısında röportaj veriyor.
Ve birileri bunu “içerik” diye satıyor.
Artık neye iğreniyoruz?
Ne bizi durduruyor?
Ne hâlâ ‘yok artık’ dedirtiyor?
Bu ekranlar, çocuklarımızın arka fonu.Bu sahneler, yemek yaparken açık kalan televizyon sesi.Bu cümleler, kulaklarımıza sinsice yerleşen virüsler.Duygularımızı köreltiyor, yargılarımızı bozuyor, sınırlarımızı silikleştiriyor.
Ve biz hâlâ zapping yaparak suçluluğumuzu bastırıyoruz.
Bu artık sadece bir “program” değil.
Bu bir ahlak krizi.
Bir sosyal cinnet.
Ve hepimizin buna bir dur demeye hakkı ve sorumluluğu var.Bu utanç hepimize bulaşmadan önce,birisi fişi çekmeli.
Birileri artık “Bu kadar da olmaz” demeli.