Faruk Başoğlu

Asrın Depreminin Ahlaki Boyutu Ve Çıkarılacak Dersler

Faruk Başoğlu

Bir önceki yazımızda asrın felaketini, acılarımızı ve bunlardan daha acı veren ve daha yıkıcı olan manevi ve ahlaki hayatımızdaki depremlerden bahsetmiştik; şimdi de asrın felaketi diye tabir edilen ve on bir ilimizde ağır bedellere yol açan 6 şubat depreminden çıkarmamız gereken derslerden bahsetmek istiyorum. Ders çıkarmak deyince bazılarımıza belki itici gelebilir ve kendimizi sorgulamayı gerekli görmeyebiliriz; ama her birimiz bir birey olarak buna mecburuz, düşünmeye ihtiyacımız var, çünkü düşünüyorsak varız. Bu yaşadığımız asrın felaketinden asrın elle tutulur ve gönülle hissedilir derslerini çıkarmayı başarabilecek miyiz; eğer başarırsak bu çıkarımlar Allah’ın izniyle yeni acılara bir perde bir kalkan olacaktır.
SÜNETULLAH GAVURA DA AYNI MÜSLÜMANA DA
Bizleri yaratan Yüce Allah, (c.c.) yeryüzüne kanunlar koyarken biz insanlar için de iman ve amel edilmesini istediği hükümler koymuştur. Çıkaracağımız dersler açısından baktığımızda hem kainattaki Allah’ın hükümlerini doğru okumak hem de Allah’ın bizlerden beklediği kulluk vazifesini hayatımızda sorgulamak doğru olandır. Allah’ın kainata koyduğu ve mümin kafir ayırt etmeden herkese aynı tepkiyi veren, bazı insanların “Doğa kanunları” diye tabir ettiği hususlara biz “Sünnetullah” diyoruz. Depremler, seller, rüzgarlar, geceler, gündüzler aklınıza ne gelirse bunların hepsi sünnetullahtır. Deprem, ilahi “Künfeyekün” emri gereğince vazifesini yaparken toprak üstündeki yapı kimin diye bakmaz, sallar, sarsar. Zemin sağlamsa vazifesi gereği depreme direnir, gevşekse depremin şiddetine teslim olur bu şiddeti üstündeki yapıya iletir. Üstündeki yapı da yine sağlamlığı ya da zayıflığı ölçüsünde yıkılır veya ayakta kalır. Bu hadiseler mümine, kafire, günahkara ya da takva sahibine göre değişmez, kim zayıf bina yaparsa yıkılır, kim güçlü bina yaparsa ayakta kalır. Ama şu da unutulmasın ki Allah’ın afatına hiçbir şey karşı koyamaz. Kul kulluğunun gereğini yaparak elinden geldiğince işinin hakkını da verse Allah kullarını imtihan edecekse ve kullarının Rab olarak kendisine uzaklaşma yaklaşma durumuna göre ikazlar murat etmişse hüküm O’nun, ferman O’nundur hiçbir güç olacakları durduramaz. Bu son depremde gördüğümüz gibi dağlar ve içindeki kayalar yarılır, otuz kırk metre yarıklar oluşur, ağaçlar gövdeden ikiye ayrılır bir parçası yerinde dururken diğer parçası on metre ileriye kayar, olacak olan yine olur ve kimse bir şey yapamaz.Bu Allah’ın taktirinde olandır, bizim anlatmaya çalıştığımız ise Sünnetullah’a göre vazifemizi dürüstçe yapmaktır.
TEHLİKE ANINDA ÇIKIŞ KAPISI: AHLAKİLİK
Depremin fay hatları sadece yer altından geçmiyor, yüreklerimizden, vicdanlarımızdan, sosyal hayatımızdan da geçiyor. Hem içimizde hem dışımızda olan deprem ve diğer afetlerle iç içeyiz aslında. Her türlü deprem ve afetlerden en az hasarla çıkmanın yolu da Ahlaki bir duruşla başlar. Ahlaki duruş; herkesin yaptığı işi dosdoğru yapmasıdır. Niye mi? Çünkü herkes işini dosdoğru yaparsa işlerin neticeleri de düzgün olur. “Allah işini güzel yapanları sever.” (Âl-i İmrân -148) En basitinden bir bina yapılırken doğru zemine doğru şekilde yapmak dosdoğru iş yapmaktır. Gevşek zeminleri , dere yataklarını imara açmamak, fay hattı üzerine inşaat izni vermemek ahlakiliktir. Jeoloji mühendisiyle başlayıp yapı denetim firmasına varana kadar müteahhidinin, mühendisinin, şantiye şefinin, betoncusundan çalışan işçisine ve malzeme üreticilerine kadar yani bir yapı ile ilgili bütün sorumlu ve yetkililerin işini dosdoğru yapması da ahlakiliktir. Her alanda herkesin ahlaki davranarak  doğru iş yapması, Kur’an’ın; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hûd Suresi 112) emrine uymaktır.
BETON YANARSA CANLAR YANAR
Bir de şahsi gözlemim şudur ki; kanunlarda pek yer almayan ve yapı denetim firmalarının da denetlemediği tamamıyla yapımcıların yaparsa yaptığı yapmazsa kalan önemli bir husus ise; betonun dökülürken değil de döküldükten ve biraz sertleştikten hemen sonra suyla sulanma meselesidir. Betonun sıcaklardan yanmaması için en az üç dört gün sabah akşam bolca sulanması gerekir; eğer yanarsa betonun direnci azalır. Bir başka husus ise beton döküldükten sonra en az bir hafta, altındaki kalıpların destek direkleri sökülmemelidir ki; betonda kılcal çatlaklar oluşmasın, ama ne hikmetse bazı yapımcılar yarış yaparcasına bugün dökülen betonun kalıp direklerini yarın sökebiliyor. Bu uygulamada maalesef doğru proje doğru malzemeyle uygulansa da betonun direncini sulama yapılmayan yanan betonun direnci kadar azaltmasa da  nispi olarak azaltıyor.
Yazıyı uzatmasın diye benzer sonuçlar veren eksiklikleri yazmıyorum zaten deprem bölgelerinde bütün eksikliklerimiz göz önünde. Bu eksiklikler dikkate alınaraktan kâğıt üzerinde kalmayacak uygulanacak şekilde imar mevzuatlarımız yeniden düzenlenmelidir. Vel hasılı tepeden tırnağa, başından sonuna her aşamada işin düğümlendiği nokta bireydir ve bireylerin Ahlaki duruşlarının temizliği bir başka ifadeyle dürüst olmamız meselenin olmazsa olmazıdır.
KENTSEL DÖNÜŞÜM YA DA ESKİ BİNALARIN YENİLENME MECBURİYETİ
Bir başka zayıf noktamızda yapıldığı dönemde yapı mevzuatlarına uygun olarak yapılan ama deprem dikkate alınarak sonradan değiştirilen yeni  mevzuata göre ise uygun olmayan eski binalarımız var. Bunları yenilemek kolay değil ama buralarda oturan vatandaşlarımızda binalarının durumunu dikkate alarak dönüşüm olacakları dönüştürmeye imkanlarını zorlasa da çalışmalıdırlar. Yani kentsel dönüşümlerin önü açılmalı ve hızlandırılmalıdır. Acelemiz var.
ZAMAN KARAR VERME ZAMANI
Yaşadığımız asrın felaketinden asrın dersini çıkaracaksak; dünyevi işlerimizi yaparken sünnetullah’ ı dikkate alıp onu doğru okuyarak iş yapmak aklın ve vicdanın gereğidir. Bunu yaparken manevi olarak ta hayatımızı gözden geçirip Allah ‘ın sevmediği hallerimizden sıyrılmamız gerekiyor. Çünkü Allah dilerse günahlarımızdan dolayı bizlere bedeller ödetebilir. Bu bedeller iyi ya da kötü ayırt etmez herkesi kuşatır. İnsanlar, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.”(Ankebût Suresi 2) Bedel ödenirken masumlar, günahsızlar, iyiler de bedel öder. Topluca ödenen bu bedeller kimine ikaz olur, kimine rahmet olur kimine ise azap olur. Yaşanan hadiseleri sadece doğa olayı olarak görmek bu yüzden hatadır. Yaşanan hadiselerin neden olduğu ise Mevla katındadır. Ancak bu yaşananlarda bizim dünyevi uhrevi olarak ne kusurlarımız var diye düşünmemiz ve kendimizi, yaşantımızı sorgulamamız aklın gereğidir, imanımızın yüklediği vazifemizdir.Bu hususları dikkate alarak yaşamak dünya ve ahiret saadetine ulaşmanın yoludur. Şimdi hayati bir tercihlerle yüzleşme ve karar verme zamanı.
Hala gerek iş hayatımızda ve gerekse sosyal yaşantımızda yanlışlarımızı “nerede kalmıştık” diyerek devam mı ettireceğiz yoksa hayatımızdan çıkarıp atacak mıyız?
Mesela; faiz Allah’a ve Rasulüne savaş ilan etmek demek olduğunu Allah Kur’an’da söylerken hala “bu devirde faizsiz ticaret mümkün değil “ mazeretine mi  sığınacağız yoksa alternatif temiz ekonomi modeli mi geliştireceğiz 
Tv’ lerde ve sosyal medyalarda dizi olsun, şarkı olsun, paylaşımlar olsun aile yapısını ve ahlaki değerlerimizi yıkmaya devam ederken bu kokuşmuşluğu modernlik ve özgürlük olarak mı savunacağız yoksa en nihayet öldüğümüzde huzuruna varacağımız ve yaşadığımız hayatın hesabını vereceğimiz Allah’ın razı olacağı bir hayat mı yaşamaya başlayacağız? Unutmayalım ki tercihlerimize göre kararlarımız bize mutluluk ya da keder olarak dönüş yapar.

Yazarın Diğer Yazıları