
Şaka Değil Çığlık Çığlık Geliyor!
Faruk Başoğlu
Konu mühim, konu acil ama nasıl bu imdadı yetkililere duyurabiliriz onu bilmiyorum ve yıllardır ben bunu beceremedim. Evet evet hakikaten ben bunu beceremedim. Uzun yıllardır pek çok konuda gerek milletin vekilleri olsun, gerek makamlar, kurumlar olsun hep anlattık, yazdık, dosya olarak ellerine verdik, yeri geldi televizyondan konuştuk, istirham ettik ama hiç bir geri dönüş alamadık. Milletin derdiyle dertlendik, geleceğinden endişe ettik, aklımıza gelen çözüm yollarını ilgili makamlara iletmek, paylaşmak istedik yine beceremedik. Hatta mevzunun ehemmiyetine binaen sayın bakanımız daha özel bir zaman ayırır ümidiyle önce kıymetli babasına mevzuyu bir aktaralım istedik; “Bu ne yahu böyle önüne gelen bakandan randevu istiyor “ diye fırça bile yedik.
İş takibinde değiliz, dünyalık bir beklentimiz de yok. Derdimiz millet, derdimiz milletimizin inancıyla ahlakıyla var olabilmesi meselesi yani; derdimiz milletin varlık ve beka meselesi. Olsun, yıllarca kimlere ses verip te yankı bulamasak ta, kendilerince çok önemli işlerinden bizlere ayıracak vakitleri olmasa da bu davanın yükü ve vebali büyük olduğu için yine yazmaya, yine sesimizi duyan olur mu diye ses vermeye, yine kuyuya taş atmaya devam edeceğiz.Daha öncelerden bazı söyleyegeldiklerimizi bir daha söyleyelim:
“KÜLTÜREL YOZLAŞMA BİR MİLLİ GÜVENLİK SORUNUDUR”
Yapmayın, etmeyin bu konuyu hafife almayın. Biz milletimizi, devletimizi seviyoruz ve devletimizin pek çok alanda milletimize yapmış olduğu hizmetleri takdirle, şükranla anıyoruz. Lakin ama lakin şu hususu ayırt edelim; biz ekonomide, milli harp sanayiinde, sağlıkta, uzay ve bilişim teknolojilerinde, sağlıkta, tarımda, sanayide ve dahi pek çok alanda dünyada bir numara olmak zorundayız. Biz güçlü olmazsak yıkılırız Allah korusun. Ama şunu unutmayalım biz inancımızla, ahlakımızla güçlüyüz; eğer aile yapımız tarumar olursa, camiler cemaatsiz kalır müzeye dönerse, gelecek nesillerimizin ismi Ahmet, Mehmet yerine Hans, Abraham olmasa bile yaşantımız onlar gibi olursa Allah korusun öyle bir durumda dünyanın süper devleti haline gelsek ne kıymeti, ne anlamı olacak.
Dikkat edelim; düşmanlarımız bizi bizle savaşmadan ele geçirmeye çalışıyorlar ve bu yeni değil, adım adım mesafe alıyorlar. Aile hayatımıza, değerlerimize ne denli saldırıyorlar hem de pervasızca, var güçleriyle. Böyle olmasa gayrı ahlaki davranışları ve mahremiyet konularını televizyonlarda çarşaf çarşaf gerek gündüz programlarında gerekse sabah akşam bir sürü film ve dizilerde işleyebilirler mi? Dünyanın hiçbir ülkesinde kendini var kılan değerlerine böylesine saldırılan ve böylesi saldırılara karşı tepkisiz ve sessiz kalan topluluk göremezsiniz.
Sosyal medyadaki yıkım daha da bir sessiz ve derinden devam ediyor. Bir evin içinde aile gibi duruyor olabilirsiniz ama her bir birey ayrı dünyalarda zehirleniyor, tükeniyor.
Yazımı hiç de karamsar falan bulmayın, halimizi anlatmaya ve tehlikelerden bahsetme konusunda az bile. İşte sokaklarımızın hali, işte düğünlerimiz, işte okullarda iç acıtan mezuniyet törenleri v.s. Bunlar toplumun laboratuvardaki kan sonuçları gibidir. Demokrasi ve özgürlük kandırmasıyla edep ve ahlak sınırlarını aşan bir yarış var. Bir salgın hastalık karşısında salgın sağlıklı olan başka insanlara bulaşmasın diye tedbir alınır, bir terör saldırısı olsa başka zararlar yaşanmasın diye güvenlik tedbirleri üst seviyeye çıkartılır ama inancımızı, değerlerimizi yok sayan gayri ahlaki durumlara karşı sessiz ve tedbirsiziz. Daha çok yozlaşalım, daha çok insan gayri ahlaki durumlara düşsün diye mi? Değilse niye bu gayri ahlaki savrulmalara, salgınlara karşı aşı geliştirmiyoruz?
Salgın öylesine bir bulaşmaya başladı ki artık bazı muhafazakar aileler bile çocuklarını bu yozlaşma karşısında koruyamıyor, kabullenmese bile gözünün önünde bu kültürel, inanç ve ahlaki çözülüşü yüreğini acıta acıta seyrediyor. Canını dahi vereceği sevdiklerini koruyamıyor, üzülüyor duadan başka da bir şey yapamıyor. Ama devletimiz bir şeyler yapabilir, koruyucu tedbirler alabilir.
Kural, değer tanımayan sınırsız özgürlük özgürlük olmaz. Hele bizi biz yapan değerleri aşağılayan ve tehdit eden bir özgürlük hiç olamaz. İşte bunun için daha önceki söylediklerimizi tekrar etmiş olsak da; sokaktaki kültürel yozlaşmadan tutunda tv lerdeki seviyesiz iğrenç programlara ve sosyal medyadaki zehirlere varana kadar tümden hepsi milletimizin bekası için bir tehdit içerikliğinde olup tüm bunlar düzenlenmeli, ıslah edilmeli, yıkıcı değil yapıcı hale getirilmelidir. Bu tehditler bir milli güvenlik sorunu olarak görülmelidir. Bu mücadele kolay değil hem de çok zor olsa da milletimiz bu güne kadar pek çok zorlukları aşmıştır, Allah’ın izniyle ve yardımıyla bu zorluğu da aşacaktır. Buna mecburuz. Başarırsak varız, başaramazsak yokuz; bu kadar net.