
Kasım yüzelli, yaz belli!
İsmail Detseli
Geleneğimizde kış üzerine birçok söylenmiş deyimler, atasözleri var. Onları bizler ancak yaşayarak anlayabiliyoruz.
Yıl yaz ve kış olarak ikiye ayrılırmış Kasım günleri ve Hızır günleri olarak. Kasım günleri kış mevsimi Hızır günleri de yaz mevsimi olarak adlandırılır, Kasım günleri 8 Aralıkta başlar 5 Mayısta sona erer. İkinci bölüm Hızır günleri ise 6 Mayısta başlar 7 Kasımda sona erer. Kasım günleri 180 gün, Hızır günleri de 186 gün sürer. Kasım günlerinin 105. günü cemreler düşmeye başlar havaya, suya, toprağa bir hafta sürer 21 gün eder. 9 da Mart dokuzu bir de Sultan Nevruz eder 30. Tamamı kasım günleri 135.
Atalarımız “kasım yüz elli yaz belli” derdi, dedik. İşte bu yıl o gerçek oldu. Mevsimsel değişiklikler zuhur edince erken yaz sıcakları baskın geldi. Kış karsız yağmursuz kurak geçince hem kırsalda hem de şehir merkezlerinde meyve ağaçları yaz sıcağına aldandı çiçekler açıverdi.
Ardından kış yüz elliyi tamam etmek için kar kış tipi boran yapınca kayısı, erik ve bademlerin nazik çiçekleri bu soğuğa dayanamadı ve sanırım ülkemizin her tarafında zuhur eden bu kış ile çok büyük verim kaybı yaşanacak. Şimdi o dalların çiçekleri sarardı dökülmeye başladı. Meyveye dönecek kısımlarına parmağımla bastırdım suyu çıkıyor. Demek ki donmuş, üşümüş. Tecrübeli atalarımızın çocukken aklımda kalmış olan sözü yerine oturdu “Kasım yüz elli yaz belli.”
Bizzat yaşadığım 1971’in 13 Mart’ı kısa sürede insanlara ve mallara kabus yaşatan bütün yurtta birçok malın ve insanların ölümü ile neticelenen tipi aklıma geldi. Demek ki, kış kışlığını puşt puştluğunu mutlaka yapacak.
***
Poyraz ekmeği:
Küçüklüğümüzde yaşı ilerlemiş merhum atalarımızdan dinlerdik, “yedi sene poyraz ekmeği yedik, guzum şimdi ne var gurban olun bu yıllara” diye söze başlarlardı. Benim küçüklüğümde1319-1903’lü bir yengemizin bana böyle dediğini hatırlarım. Demek ki her yüz yılda bir böyle kuraklık yaşanıyor. 1916-1917’li yıllarda böyle kıtlık olmuş çok da uzun sürmüş, köylüler ya poyraz rüzgarı alan gediklere, ya taşlı tarlalara ekin ekerlermiş. Kurak yıllarda taşlı tarla serinliği ile tohumu besler az da olsa ürün alınırmış poyrazın eserek beslediği yüksek yerlere ekilen ekinler bir parça verimli olurmuş.
Hatta şunu söylerdi atalarımız, “Artık mahsul olmayınca başkaca besleyici meyve hatta meşelerin meyvelerini bile yedik. Hatta devlet, hanede olan insan sayısına göre kara arpa dağıttı, üçer beşer teneke onları değirmende öğütüp yedik” derlerdi. Bu yılın gidişatı çok iç açıcı değil, ama Allah’tan ümit kesilmez hiçbir zaman. O her şeyi gören ve bilendir ama bizlerin de kendi yaşantımıza çeki düzen vermemiz gerektiğini bilmek lazım.
***
Nisan yağarsa Mayıs övünür
Merhum İncili Çavuşumuzdan bir fıkra:
Zamanın nüktedan insanı yaşadığı yıllarda bütün padişahların sarayında ağırladıkları ve hatta bazı zaman fikirlerinden bile faydalandıkları biri. Rivayet odur ki İncili Çavuş merhum bir gün Padişah Efendiye darılıp şehri terk etmiş. Ne kadara aradılarsa bulunamamış. Padişah demiş ki saray adamlarına: Onu bulmak kolay. Siz ülkelerin beslenmesi ve kalkınmasında önemli olan bir altın saban ile altın boyunduruk maketi yaptırın şehrin en işlek bir köşesine koyun başında bir adam buna kim fiyat biçerse padişahımız tarafından mükafatlandırılacak desin. Ona İncili’den başkası fiyat biçemez kim fiyat biçerse ya odur ya da onu tanıyandır.
Biz gelelim inciliye…
Zamanın Padişahı ile arası biraz limoni olmuş. O da tebdili kıyafet ile dağlara çıkmış bir yörük çadırına varmış. Yörük beyine demiş ki, “Ağa ben sana çırak durayım iyi yayık yayarım, iyi yağ peynir yaparım ücret istemem, karın tokluğuna çalışırım. Yörük olur demiş başlamış incili üretime, yörük bakmış hakikaten iyi iş çıkarıyor çırak üretilenleri şehre satmaya başlamış. Yörük akşam şehirden gelince incili her gün sorarmış ağa şehirde ne var ne yok. Yörük çarşıda gördüğü altın saban boyunduruğu anlatmış. İncili ona şöyle demiş:
-Yarın oraya var ben fiyat biçeceğim bunlara de. Ve ey ahali eğer Nisan yağar Mayıs da övünürse bu altın saban ile altın boyunduruğa kıymet yetmez paha biçilmez. Nisan yağıp Mayıs övünmezse sahibi kırsın kırsın başına çalsın ne işe yarar de.
-Yok yahu nasıl derim bunlar Padişahınmış ellahem beni asarlar.
-Hiç korkma bir şey yapamazlar, yalnız ağzın sıkı olsun beni söyleme bu benim fikrim de.
Yörük ağa ertesi gün ürünleri sattıktan sonra varmış oraya ve, “Durun ben bunların fiyatını biçerim” demiş. Halk şaşırmış koca şalvarlı külahlı yörük nasıl fiyat biçecek diye dikkat kesilmişler. Yörük çadırdaki çırağın dediklerini ete tek sayar ve ayrılmak ister ama ne mümkün. “Bunu sana kim söyledi” diye sorar, “Kendiiiim” der. “Yok bu söz senin değil söz sahibini söylemezsen vay haline” deyince “Benim çadırda yayık yayan bir çırağım var, o söyledi” deyip İncili’yi ele verir.
Dostlar, işte biz de şimdi Yüce Allah’tan nisanı yağdırıp mayısı övündürmesi içten kalpten, dili ağzı yok mallar için dualar ediyor onun rahmetini bekliyoruz. Çok şükür Nisan ayı başlangıcı ile umudumuz yeşeriyor, Nisan yağıp mayıs övünecek gibi azda olsa her damlası çok kıymetli . Selam ve Dualarımla.